Cilt:60 Sayı:02 (2020)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Erken Cumhuriyet Döneminde Kimsesiz Çocuklar Olgusuna Dair Bir Vaka Takdimi Ve Analizi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Çiçek, Nazan; Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi; Siyasal Bilgiler FakültesiBu çalışma Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri'nde bulunan ve 1936-1939 yıllarını kapsayan bir dizi belge üzerinden erken cumhuriyet döneminde kimsesiz çocuklar meselesinin görünümlerine dair bir vaka sunumu ve değerlendirmesi gerçekleştirmektedir. Bir toplumsal inşa kategorisi olarak çocukluğun olumsal ve akışkan olduğu ve her toplumda değişen değer sistemlerine ve dünya görüşlerine bağlı olarak zaman içinde yeniden icat edilme ve yeniden yapılandırma süreçlerine tabi olduğu bilinmektedir. Çocukluğun yeniden keşfi ve yeni rejimin gerekleri doğrultusunda işlevsel bir söylemsel araca dönüştürülmesi de ulus-devlet inşası süreçlerinde aşina olunan bir olgudur. Bu olgu Türkiye örneğinde erken cumhuriyet siyasa üreticilerinin ve rejime destek veren kültürel sermaye sahibi elitlerin verdiği isimle “çocuk davası” olarak bilinir ve çocuğun biyo-politik iktidar teknolojilerinin, yurttaş inşası pratiklerinin ve toplum için Batılı değerler ve normlara referansla kurulmak istenen yeni habitusun merkezine yerleştirildiği ve çocuğun anlamı ve değerine dair yeni bir kavrayışın yerleşebilmesi için söylemsel bir seferberliğin yürütüldüğü bir sürece işaret eder. Bu süreçte kimsesiz çocukların yerinin ne olduğuna dair çıkarımlar yapan bu çalışmada çocuğa dair resmi söylem ile somut vakalarda işleyen dinamikler arasındaki farkın nasıl açıklanabileceği sorgulanmaktadır. Böylece kimsesiz çocuklar meselesi geleneksel olarak içine yerleştirildiği sosyal hizmetler tarihi alanından çocuk tarihi alanına taşınarak çocuğun ve çocukluğun anlamı tartışmasına somut bir vaka üzerinden veri sağlamak amaçlanmaktadır.Item Maurice Maeterlinck Oyunlarında Ses(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Çeber, Duygu Toksoy; Tiyatro; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMaurice Maeterlinck'in oyunları Avrupa modernizminin ilk anti-Aristotelesyen dramaturgisi olarak addedilir. Olayörgüleştirmeyi baştacı eden dönemin tiyatro anlayışına karşılık Maeterlinck oyunları, belli bir değişimi işaret etmektedir. Bu yönüyle Maeterlinck oyunları konvansiyonel tiyatro pratiklerine meydan okuyarak yeni tiyatro formlarına yol açar. Bu çalışmada, Aristotelesçi sava karşı, sahnenin şiirsel dilini amaçlayan Maeterlinck'in “Evin İçi”, “Çağrılmadan Gelen” ve “Körler” adlı oyunları ses açısından incelenecektir.Item Vısual Perceptıon-Based Categorızatıon In Elementary And Secondary Schoolers(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Önal, Özay; Other; OtherIn this experimental study, cognitive and linguistic aspects of Turkish elementary and secondary schoolers' categorical level preferences were observed to find out which categorical levels they exploited more to name the category pictures. Two sets of pictures composed of NATURAL KINDS, ARTIFACTS and EVENT/ACTION categorical groups were used. Two different tests R1 and R2 were applied. R1 pictures belonged to the categories the participants were familiar with and could name easily. R2 pictures, in contrast, were difficult to identify and name specically. In the results, participants tended to name R1 categories in BASIC level e.g. shirt , which proved the privileged cognitive status of BASIC level. On the other hand, R2 categories were mostly named in SUPERORDINATE level e.g. insect , which showed that children knew how and when to use SUPERORDINATE naming. As for the naming in SUBORDINATE level, the participants were observed to behave tentatively. Among the categorical groups, they made more specific namings for ARTIFACTS than the others.Item A deconstructıve comparıson of the anachronısm ın the hermeneutıcs of gadamer and hırsch wıth a reference to “kıng oedıpus” and “hamlet"(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Özgür, Nilüfer; Other; OtherLiterary criticism has undergone a long journey with the discussion of authorial meaning and intention, regarding the historical period in which the literary text has been produced and interpreted. Hans-Georg Gadamer and Eric Donald Hirsch Jr. stand out as two canonical names that have lead intense discussions on the problem of historicity and anachronism, and have contributed to the science of interpretation—hermeneutics—in ways contrasting with each other. This comparative essay rests on their major works—Validity in Interpretation, by Hirsch, and Truth and Method, by Gadamer. It looks through the lenses of Deconstruction, however, as it attempts to apply their hermeneutics in literature. This analysis is limited to the primary works of Gadamer and Hirsch because it mainly seeks to contrast their positioning on the basis of historicity, by making succinct references to two masterpieces in literature—Sophocles' play King Oedipus and W. Shakespeare's Hamlet. It intends to demonstrate how Deconstructionist criticism, particularly through the ideas of Barthes and Derrida, creates a theoretical and philosophical ground for the discussion of literature in general and for anachronistic reading in literary texts.Item Türk kahvesinin yanına alman çikolatasını kim koydu? Türkiye'deki alman gelinlerin ulusaşırı ekonomik pratikleri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Deniz, Ayla; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDünya genelinde karma evliliklere bağlı göçler artmaktadır. Buna paralel olarak ulusaşırı ekonomik pratikler sürdüren göçmenler içinde evlilik göçmenleri de artmaya başlamıştır. Bu sürecin çeşitli mekânsal yansımaları görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte etnik kimliğin ve evlilik statüsünün gidilen ülkedeki anlamına göre evlilik göçmenlerinin bu pratikleri sürdürmelerinde büyük mekânsal farklılıklar görülmektedir. Bu çalışmada, etnik kimliğin ve evlilik statüsünün, yaygın karma evlilik göçü paterninin tipik bir örneği olmayan Türkiye'deki Alman evlilik göçmenlerinin ulusaşırı ekonomik pratiklerine etkisi ortaya konmaktadır. 7 ilde yaşayan 16 evlilik göçmeniyle yapılan derinlemesine görüşmelere dayanarak, etnik kimliğin ve evlilik statüsünün Türkiye'deki Alman evlilik göçmenlerinin ekonomik pratikler sürdürmelerini desteklemeye hizmet ettiği; bu pratikler yoluyla ulusaşırı ortaklıkların arttığı ve pek çok işin dijitalleşmesinin hızlandığı görülmüştür.Item Türk kahvesinin yanına alman çikolatasını kim koydu? Türkiye'deki Alman gelinlerin ulusaşırı ekonomik pratikleri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Deniz, Ayla; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDünya genelinde karma evliliklere bağlı göçler artmaktadır. Buna paralel olarak ulusaşırı ekonomik pratikler sürdüren göçmenler içinde evlilik göçmenleri de artmaya başlamıştır. Bu sürecin çeşitli mekânsal yansımaları görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte etnik kimliğin ve evlilik statüsünün gidilen ülkedeki anlamına göre evlilik göçmenlerinin bu pratikleri sürdürmelerinde büyük mekânsal farklılıklar görülmektedir. Bu çalışmada, etnik kimliğin ve evlilik statüsünün, yaygın karma evlilik göçü paterninin tipik bir örneği olmayan Türkiye'deki Alman evlilik göçmenlerinin ulusaşırı ekonomik pratiklerine etkisi ortaya konmaktadır. 7 ilde yaşayan 16 evlilik göçmeniyle yapılan derinlemesine görüşmelere dayanarak, etnik kimliğin ve evlilik statüsünün Türkiye'deki Alman evlilik göçmenlerinin ekonomik pratikler sürdürmelerini desteklemeye hizmet ettiği; bu pratikler yoluyla ulusaşırı ortaklıkların arttığı ve pek çok işin dijitalleşmesinin hızlandığı görülmüştür.Item Başını Eğmeyen Celileler, Cavideler, Cevriyeler: Suat Derviş'in Romanlarında Ahlâk Meselesi(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Erkoç, Gülçin Oktay; Other; OtherEdebiyat tarihimizin unutulmuş/unutturulmuş kadınlarının sayısı bir hayli kabarıktır. Bu isimlerden biri de 1903-1972 yılları arasında yaşamış, çeşitli gazete ve dergilerde tefrika edildiği tespit edilen otuzdan fazla roman yazmış Suat Derviş'tir. 1990'lı yıllara kadar çoğu okuyucunun ismini dahi duymadığı Derviş, Oğlak ve İthaki Yayınları'nın yazarın eserlerini yeniden basmasıyla birlikte gündeme gelir. Suat Derviş ismine aşina okuyucular ise onu ya Fosforlu Cevriye'nin Cevriye'si ya da Ankara Mahpusu'nun Zeynep'i üzerinden tanırlar. Oysaki Suat Derviş, 1920'li yıllardan beri basın-yayın dünyasının içinde yer almış, birbirinden değerli eserlere imzasını atmış bir kadındır. Üstelik Derviş, sadece siyasî görüşlerini yansıtan eserler yazmamış, gotik öğelerle örülmüş olaylardan aşk acılarına kadar uzanan geniş temalar üzerinde durmuştur. Bu anlamda onun eserlerinde “fahişe”ler, “alt” sınıftan insanlar, aldatan kadınlar olduğu kadar “aile kızları”, “üst” sınıftan kişiler, aldatılan kadınlar da vardır. Yazarın eserlerinde öne çıkan bu kadınlar, onun ataerkil bir toplumda kadın olmanın ne demek olduğuna dair algısını ortaya koyarken bir yandan da toplumun ahlâk anlayışını sorguladığı bir malzemeye dönüşür. Ayrıca bu sorgulayış sadece kadınlar üzerinden de yürütülmez. Kadını ve erkeğiyle Derviş'in roman karakterleri, bir devrin ve toplumun içerisinde büyürler ve şekillenirler. Bu anlamda, Suat Derviş'in toplum ile münasebetini anlamak ve ortaya çıkan tablonun yazarın kişiliği, kadınlığı ve yazarlığı hakkında ne anlattığını görebilmek için konu hakkında tipik örnekler veren metinlerine odaklanmak gerekir.Item Gabriel García Márquez'in “Kırmızı Pazartesi” adlı romanında toplumun suçla olan ilişkisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Çangur, Melike Yazıcı; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez'in 1981 yılında kaleme aldığı ve kendisine Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıran kısa romanı Crónica de una muerte anunciada'da (Kırmızı Pazartesi) toplumun suçla olan ilişkisi ve edebi bir tür olan gerçek suç üzerinde durulacaktır. Bu amaçla öncelikli olarak gerçek suçun ne olduğu açıklanmaya çalışılacak ve aynı zamanda eserde toplumun suça karşı sessizliği seçmesinin nedenleri hakkında bilgi verilecektir. Kadın bekâretinin toplum için ne kadar önemli olduğu ve bu uğurda işlenen cinayetin toplumca kabul edilebilir bir suç sebebi olmasının nedenleri araştırılacaktır. İşlenen cinayetin suçlularının Vicario kardeşler mi yoksa suça sessiz kalan toplum mu olduğu soruları yanıtlanmaya çalışılacaktır.Item Türkçe Öğrenen Yabancıların Kullandıkları Dil Öğrenme Stratejileri(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Alan, Sebahat; Gökmen, M. Ertan; Peçenek, Dilek; Özdemir, Hasan Fehmi; Dilbilimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın amacı, Ankara Üniversitesi Türkçe ve Yabancı Dil Uygulama ve Araştırma Merkezi TÖMER'de Türkçe öğrenen yabancı uyruklu öğrenicilerin dil öğrenme stratejilerini kullanma/tercih etme düzeylerinin belirlenmesi ve bu düzeylerin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Veri toplamak için Oxford tarafından geliştirilen, Cesur ve Fer tarafından Türkçeye uyarlanan Dil Öğrenme Stratejileri Envanteri kullanılmıştır. İlişkisel tarama desenindeki bu çalışma sonucunda, Türkçe öğrenen yabancı öğrenicilerin dil öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin yüksek olduğu, en fazla kullanılan stratejilerin sosyal stratejiler, en az kullanılan stratejilerin ise duyuşsal stratejiler olduğu belirlenmiştir. Yabancı kursiyerlerin dil öğrenme stratejilerini kullanmalarında cinsiyet ve eğitim düzeyleri açısından fark olmadığı, ancak dil düzeyi ve uyruk açısından anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır.Item “The dıgnıty of death”: death ın katherıne Mansfıeld's “the garden party” and davıd herbert Lawrence's “odour of chrysanthemums(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Çelik, Nurten; Other; OtherBu makale, Katherine Mansfield'in “Bahçe Partisi” ve D.H. Lawrence'ın "Krizantem Kokusu” adlı öykülerinde, kadın karakterlerin hayatlarının gerçeklerine ve yanılsamalarına, toplumsal durumlarına ve insan doğasının özüne yeni bir anlayıs ve farkındalık kazanmalarını sağlayan aydınlanma anlarını vurgulamak için, ölü bedenin hikaye yapısı içerisinde nasıl kullanıldığını göstermeyi amaçlamaktadır. Bu makale ayrıca ölü bedenin, kadın karakterlerin ataerkil ve sınıf bazlı toplum tarafından belirlenen cinsiyet rolleri yüzünden baskılanmasını ve böylelikle, kendi benliklerinden kopmalarını açığa çıkardığını vurgulamaktadır.Item Başını eğmeyen celileler, cavideler, cevriyeler: Suat Derviş'in romanlarında ahlâk meselesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Erkoç, Gülçin Oktay; Other; OtherEdebiyat tarihimizin unutulmuş/unutturulmuş kadınlarının sayısı bir hayli kabarıktır. Bu isimlerden biri de 1903-1972 yılları arasında yaşamış, çeşitli gazete ve dergilerde tefrika edildiği tespit edilen otuzdan fazla roman yazmış Suat Derviş'tir. 1990'lı yıllara kadar çoğu okuyucunun ismini dahi duymadığı Derviş, Oğlak ve İthaki Yayınları'nın yazarın eserlerini yeniden basmasıyla birlikte gündeme gelir. Suat Derviş ismine aşina okuyucular ise onu ya Fosforlu Cevriye'nin Cevriye'si ya da Ankara Mahpusu'nun Zeynep'i üzerinden tanırlar. Oysaki Suat Derviş, 1920'li yıllardan beri basın-yayın dünyasının içinde yer almış, birbirinden değerli eserlere imzasını atmış bir kadındır. Üstelik Derviş, sadece siyasî görüşlerini yansıtan eserler yazmamış, gotik öğelerle örülmüş olaylardan aşk acılarına kadar uzanan geniş temalar üzerinde durmuştur. Bu anlamda onun eserlerinde “fahişe”ler, “alt” sınıftan insanlar, aldatan kadınlar olduğu kadar “aile kızları”, “üst” sınıftan kişiler, aldatılan kadınlar da vardır. Yazarın eserlerinde öne çıkan bu kadınlar, onun ataerkil bir toplumda kadın olmanın ne demek olduğuna dair algısını ortaya koyarken bir yandan da toplumun ahlâk anlayışını sorguladığı bir malzemeye dönüşür. Ayrıca bu sorgulayış sadece kadınlar üzerinden de yürütülmez. Kadını ve erkeğiyle Derviş'in roman karakterleri, bir devrin ve toplumun içerisinde büyürler ve şekillenirler. Bu anlamda, Suat Derviş'in toplum ile münasebetini anlamak ve ortaya çıkan tablonun yazarın kişiliği, kadınlığı ve yazarlığı hakkında ne anlattığını görebilmek için konu hakkında tipik örnekler veren metinlerine odaklanmak gerekir.Item Ankara ili Keçiören ilçesi'nde açık yeşil alanlarının değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Karabacak, Kerime; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKentsel açık yeşil alanlar sürdürülebilir kentsel gelişimi hedefleyen stratejik bir planlama aracıdır. Kentleşmenin önemli bir yönü olan açık yeşil alanlar kent nüfusunun fiziksel, sosyal ve psikolojik refahlarını iyileştirerek yaşam kalitesini artırmaktadırlar. Kentlerde her geçen gün yeşil alanlara olan talebin de artmasıyla, özellikle gelişmekte olan pek çok ülkede kentlerdeki yüksek düzeyde kentleşme ve genişleyen eşitsizlikler nedeniyle yeşil alanların değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin ve Ankara'nın en kalabalık ilçelerinden biri olan Keçiören ilçesi çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Keçiören İlçesi'nin metropol alanında bulunan 45 mahalle çalışmaya dahil edilmiştir. Türkiye'de kişi başına düşen açık yeşil alanların standardı 10 m²/kişidir. Ancak şehir parkı olmayan alanlarda kişi başına açık yeşil alan 6,5 m² olarak da ele alınmaktadır. Çalışma alanında kent parkı olmamasından dolayı her iki standarda göre değerlendirme yapılmıştır. Keçiören İlçesi kentsel alanında bulunan 45 adet mahallede mevcut durumda 4.737.740 m²'lik alana sahip 526 adet aktif açık yeşil alan olduğu ve kişi başına 5,2 m² açık yeşil alan düştüğü belirlenmiştir. 6,5 m²/kişi eşiğini 9 mahallenin aştığı, geri kalan 36 mahallenin ise bu oranı sağlayamadığı tespit edilmiştir. Ayrıca Keçiören Belediyesi tarafından yapılması planlanan açık yeşil alanların tamamlanması durumunda; 7.360.341 m²'lik açık yeşil alana sahip olacağı ve kişi başına düşen açık yeşil alanın 8 m² düzeyine yükseleceği belirlenmiştir. Genel olarak çevre yolunun kuzeyinde yer alan yakın zamanda kentsel dönüşüme girmiş yeni yapılaşan çevre mahallelerde açık yeşil alanların daha fazla olduğu, yoğun ve sıkışık yerleşmelerin hâkim olduğu merkez mahallelerde ise açık yeşil alanların yetersiz olduğu görülmüştür.Item Türkçe öğrenen yabancıların kullandıkları dil öğrenme stratejileri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Gökmen, M. Ertan; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın amacı, Ankara Üniversitesi Türkçe ve Yabancı Dil Uygulama ve Araştırma Merkezi TÖMER'de Türkçe öğrenen yabancı uyruklu öğrenicilerin dil öğrenme stratejilerini kullanma/tercih etme düzeylerinin belirlenmesi ve bu düzeylerin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Veri toplamak için Oxford tarafından geliştirilen, Cesur ve Fer tarafından Türkçeye uyarlanan Dil Öğrenme Stratejileri Envanteri kullanılmıştır. İlişkisel tarama desenindeki bu çalışma sonucunda, Türkçe öğrenen yabancı öğrenicilerin dil öğrenme stratejilerini kullanma düzeylerinin yüksek olduğu, en fazla kullanılan stratejilerin sosyal stratejiler, en az kullanılan stratejilerin ise duyuşsal stratejiler olduğu belirlenmiştir. Yabancı kursiyerlerin dil öğrenme stratejilerini kullanmalarında cinsiyet ve eğitim düzeyleri açısından fark olmadığı, ancak dil düzeyi ve uyruk açısından anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır.Item Salinger'ın “Franny”Sinde Anındalık Ve Mesafe Hiss(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Bezci, Şenol; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiJerome David Salinger'ın 1955 tarihli öyküsü “Franny”, Amerikan öykücülüğünün en çok bilinen ve çok tartışılan eserlerinden olsa da tartışmalar sadece eserin içeriğine odaklanmıştır. Öykünün anlatı yöntemi ve biçemine dair hiçbir çalışma yapılmamıştır; anlatıcısından sadece üçüncü tekil şahıs ilâhi anlatıcı diye bahsedilmiştir. Oysa, ilâhi anlatıcı detaylandırılmaya muhtaç bir kavramdır; çünkü öykü ve roman türünde kullanılan bütün ilâhi anlatıcılar aynı özelliklere sahip değildir. “Franny”de kullanılan anlatıcı ilâhi anlatıcının kimi özelliklerine sahip olsa da salt bu kavramla hakkıyla tanımlanamaz. Diğer anlatıbilim kavramlarıyla ilişkilendirildiğinde öyküdeki anlatıcının hem yorumları hem de sözel biçemi itibariyle fâni bir anlatıcı gibi göründüğünü ve böylece hem öyküdeki aracılık hissinin azaldığını hem de okur ve metin arasındaki mesafenin kısaldığını görürüz.Item The Ritual of Sacrifice Wıthın the Cultural Boundarıes in Wole Soyınka's “the strong breed”(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Balkaya, Mehmet Akif; Other; OtherApart from actual geographic boundaries, a member of a culture faces the cultural boundaries of his/her society that is shaped by traditions and cultural practices. Among these practices is sacrifice which is as old as the existence of the human being and history itself. Through sacrifice, societies look for rejuvenation and purgation of the community. Such a purification rite is among the traditions of Yoruba people that Soyinka represents. The dramatic action revolves around Eman, who understands his role in relation to the ritual of sacrifice. This paper, first, aims to study cultural boundaries that limit one's liberty within Yoruba people, and second, to examine cultural identification and personal integrity as represented in The Strong Breed 1963 . To this end, it is concluded that The Strong Breed represents that free will and destiny may be under the force of cultural boundaries, and that sacrifice leads to shape one's identity and belonging.Item A.s. Byatt'ın Çeşm-i Bülbülün İçindeki Cin Hikâyesinde Türk Kültürü ve Oryantalist Söylemin Çöküşü(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Kurt, Zeynep Yılmaz; Other; OtherA.S. Byatt'ın olaylarının büyük bir bölümü Türkiye'de geçen “Çeşm-i Bülbülün İçindeki Cin” adlı hikâyesi, Doğu-Batı karşıtlığı üzerine kurgulanmıştır. Avrupalı entelektüel bir kadının İstanbul'da aldığı çeşm-i bülbül bir şişeden çıkan Cin'le ilişkisini anlatan hikâye, Oryantalist Doğu algısı ile Batının kendi ataerkil kültürü arasında paralellik kurarak, batı kültürünün ikili karşıtlıklar üzerine kurgulanmış temeline dikkat çeker. Bu çalışmada, mekân olarak Doğu-Batı arasında eşik konumunda bulunan Türkiye'nin özellikle seçilmiş olmasından yola çıkılarak, yazarın batı kültürünün temelini oluşturan ikili karşıtlıkları yıkmayı amaçladığı ileri sürülmektedir. Hikâyenin temel metaforunu oluşturan çeşm-i bülbül şişenin ise, sadece karma doğu-batı yapım tekniği ile değil dört temel elementi barındırma ve hem var olup hem de görünmez olma özelliğiyle bütüncül gerçeklik algısını temsil ettiği vurgulanmaktadır. Batının ayrıştırıcı “ya, ya da” gerçeklik algısına karşın doğunun bütünleyici “hem, hem de” gerçeklik algısı üzerinde durularak, öteleyici tüm sınırların yıkıldığı sonucuna varılmaktadır.Item Javıer Marías'ın “Tüm Ruhlar” Ve “Zamanın Karanlık Yüzü” Adlı Romanlarında Üstkurgusal Unsurlar(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Kayacık, Zeynep; Latin Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİspanyol yazar Javier Marías'ın romanlarının çoğu dilimize çevrilmiş olmasına karşın ulusal literatürde yazarın eserleri üzerine yapılan çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu çalışma, J. Marías'ın Tüm Ruhlar Todas las almas 1989 ve Zamanın Karanlık Yüzü Negra espalda del tiempo 1998 romanlarında postmodern yazının ana kurgu ögelerinden biri olan üstkurgusal yapıyı çeşitli boyutlarıyla analiz edilerek literatüre katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Üzerinde henüz bir görüş birliği sağlanamasa da üstkurgunun genel olarak kendi kurgusallığını kurgu içinde yansıtan kurgu olarak tanımlandığı görülmektedir. Üstkurgunun ilk somut örneği ise XVII. yüzyılda Cervantes'in kaleme aldığı Don Quijote 1605 adlı eseri gösterilmektedir. Üstkurgu yazarları olay örgüsü, zaman-mekân gibi geleneksel romana özgü ögeleri reddederek oluşturduğu kurgusal evrenle ilgili yorumlar yaparak müdahalelerde bulunurlar. Bununla birlikte, anlatı metnindeki kurgu ile gerçekliğin arasındaki ayrımı bulanıklaştırarak çok katmanlı kurgusal bir dünya oluşturma çabasındadırlar. Bu bağlamda, J. Marías'ın yukarıda adı geçen romanlarının en önemli özelliği kurgu içinde kurgusal dünyayla ilgili yazarın okuru yönlendirmeye yönelik yorumlarda bulunmasıdır. Somut yaşamla kurgusal dünyanın arasındaki sınırları bilinçli olarak bulanıklaştıran J. Marías'ın yazar olarak kendini kurgusal bir karaktere dönüştürdüğü görülür. Bu çalışmayla J. Marías'ın iki romanında üstkurgusal unsurların ortaya çıkarılması hedeflenmektedir.Item Spekülatif Kurguda Salgın Teması(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Atasoy, Emrah; Other; OtherSpekülatif edebî geleneğin, üretildiği toplumun gerçekliği ile yakın bir ilişkisi vardır. Spekülatif eserlerde, kurgusal mekânların kullanılması, zamanın uzak bir gelecekte olacak şekilde tasarlanması, hayal gücünün ön plana çıkması ve günümüz koşullarında gerçekleşmesi mümkün olmayan teknolojik ve bilimsel gelişmelerin sunulması gibi faktörler, bu geleneğin gerçeklikten kopuk olabileceği düşüncesini uyandırabilir. Ancak, COVID-19 pandemisi ile mücadele eden günümüz dünyasında, spekülatif kurgunun bağlamsal boyutu belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Covid-19 dünyasında insanların hayatları, distopyalardaki ve bilim kurgu eserlerindeki karakterlerin hayatlarına benzer hâle gelmiştir. Alternatif kurmaca senaryolarla, olası dünya düzenlerini işleyen bu edebî gelenek içerisinde, salgın temalı spekülatif eserleri bulmak mümkündür. COVID-19; bilim kurgu, apokaliptik ve post-apokaliptik kurgu ve distopya gibi spekülatif edebiyatın alt türlerine olan ilgiyi ulusal ve uluslararası seviyede artırmıştır. Bu noktadan yola çıkarak bu çalışmanın amacı, spekülatif edebî geleneğin gerçek dünya ile ilişkisini, salgın teması üzerinden ortaya koymak ve spekülatif kurgunun, günümüzü ve geleceği anlamadaki önemini, jenerik özelliklere göndermelerde bulunarak tartışmaktır. Sonuç olarak, spekülatif metinlerin olası gelecek senaryolarını anlamlandırmada yol gösterici ve uyarıcı metinler olduğu savunulacaktır.Item Türkiye'de Sosyolojik Düşüncenin Doğuşu: Düşünürler, Düşünce Çevreleri Ve İlişkiler(Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, 2020-01-01) Demircioğlu, Zübeyde; Other; OtherBu çalışma, Darülfûnun Sosyoloji Kürsüsünün 1915 kurulmasıyla sosyolojinin bir disiplin olarak kurumsallaşmasından önce Türkiye'de sosyolojik bilgi üretimini tarihsel ve siyasal bağlamda analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada dönemin siyasal ve toplumsal arka planı ile sosyolojik düşüncenin geliştiği düşünce çevreleri ve düşünürler arasındaki örgütlenme ve ilişki biçimleri birlikte ele alınacaktır. Türkiye'de sosyolojik düşüncenin doğduğu evrede hedefi “memleketi kurtarmak” olan farklı sosyolojik perspektiflere sahip düşünce çevreleri arasında yoğun bir siyasi mücadele yaşanmıştır. Mücadelenin tarafları çoğu kez siyasi gerekçelerle sosyolojiyi araçsallaştırırken, sosyolojinin gelişimine de zemin hazırlamış ve gelişim çizgisini belirlemiştir. Bu çerçevede çalışmada; öncelikle 19. yüzyılda sosyolojik düşünceye giden yolu açan gelişmeler ele alınmış ardından sosyolojik düşüncenin gelişim çizgisi 1908 öncesi dönem, 1908-1912 yılları arası ve 1912 sonrası olmak üzere üç dönemde değerlendirilmiştir. Sonuç olarak sosyolojik düşüncenin gelişiminde kişisel çabalardan ziyade kolektif çabaların ve güçlü örgütlenmelerin etkili olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca örgütlenme ve ilişki biçimlerinin izi sürüldüğünde merkezinde Ziya Gökalp'in bulunduğu bir ilişkiler ağının ortaya çıktığı görülmüştür.Item Bombay şehbenderi Ali Galip Bey'in Hind Adaları ile ilgili izlenimleri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2020) Kılıç, Selda; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiXIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan şehbenderlikler kısa sürede hem dünyanın değişik yerlerine yayılmış hem de yapısal ve işlevsel birçok değişikliğe uğrayarak uluslararası diplomasimizin önemli bir parçası olarak Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar önemli hizmetler vermiştir. "Devlet-i Aliye'nin reaya ve tüccarının her türlü işine yardım ederek, devlet-i âliye bayrağının hürmet ve itibarının sağlanması" amacıyla tayin edilen şehbenderler, bulundukları yerlerde Osmanlı Devleti'ni temsil etmişlerdir. Bu çalışmada, belgelere göre, 1886 tarihi itibarıyla Bombay'da Başşehbenderlik yapmış olan Ali Galip Bey'in Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden elde edilen layihası irdelenmiştir. Bölgenin coğrafyasını yakından bilen Ali Galip Bey, bölge ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca II. Abdülhamit'in özellikle Müslümanların ağırlıkta bulundukları alanlarda uyguladığı Pan-islamist politikası hakkında da bilgi aktarmaktadır.