Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Archivum Anatolicum-Anadolu Arşivleri by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 235
Results Per Page
Sort Options
Item Yeni Asur Döneminden Yeni Bir Limmu Adı ve Tarihi Üzerine Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) Akyüz, Faruk; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi50 civarında belgeden oluşan Maraş Tabletleri “Kahramanmaraş’ta Bulunmuş Yeni Asurca Tabletler” adıyla yayımlanmak üzere hazırlanmıştır. 90 (MÖ 703-613) yıllık bir süreyi kapsayan tabletler Yeni Asur dönemine ait Anadolu’dan ele geçirilen en kapsamlı yasal belgeler olması açısından oldukça önemlidir. Bu öneminin yanında içerik bakımından birçok yeni bilgi sunmaktadır. Bunlardan biri de adı limmu listelerinde yer almayan Zamānu valisi Šamaš-iqbi’nin tarihleme olarak ilk defa kaydedilmiş olmasıdır. Belgedeki şahıs adları limmu tarihinin MÖ 624 veya civarı olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışma daha önce yayımlanan YE 1185 env. numaralı belgenin ve limmu Šamaš-iqbi’nin post-kanonik döneme tarihlenmesi gerektiğini prosopografik bilgiler ışığında sunmayı amaçlamaktadır.Item An Aramaic Docket on Clay from Kahramanmaraş(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) Fales, Mario; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiWithin the small corpus of texts of Neo-Assyrian date from Kahramanmaraş, there is a clay tablet in Aramaic alphabetic script, bearing the inventory number 36-25-07. I have examined the text in detail through a set of color photographs, which were kindly provided to me. Unfortunately, as will be said in detail below, the piece presents some abrasions on its written surface, and the script tends moreover to “snake” somewhat around the corners and folds of the clay; these two factors (which partially deceive even good photographic reproductions) have thus influenced negatively both the time required to establish an acceptable reading of the signs, and the overall interpretation of the inscription. An autoptic, i.e. direct, the examination of the tablet might yield some further results; but for the time being, the present – still rather tentative – version may be offered.Item Çivi Yazılı Belgeler ve Arkeolojik Verilere Göre Eski Babil Döneminde Nehir Ulaşımı(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) Albayrak, İrfan; Öz, Esma; Erol, Hakan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSu kaynakları, uygarlık tarihi boyunca yerleşim yerlerinin ve tarım alanlarının seçiminde ve dolayısıyla medeniyetlerin ortaya çıkışında en belirleyici faktörler arasında yer almıştır. İstisnalar olmakla birlikte yeryüzünde eski medeniyetlerin izlerine rastlanılan hemen her bölgede bu tespiti yapmak mümkündür. Denilebilir ki insanoğlu, tarihin en eski devirlerinden itibaren su kaynaklarına yakın yaşamak zorunda kalmıştır. Bu bakımdan medeniyetin doğuşu ve şekillenmesinde ırmak, çay ve dere gibi su kaynaklarının etkisi yadsınamaz. Nitekim Mezopotamya’da Fırat ve Dicle, Mısır’da Nil, Hindistan’da İndus, Altaylarda Obi ve Yenisey gibi eski medeniyet havzalarının uygarlık tarihinde öne çıkmaları bu bağlamda değerlendirilebilir. Eski Mezopotamya’da kara taşımacılığının yanında daha ucuz, kolay ve hızlı olması nedeniyle nehir ve kanal ulaşımı da sıklıkla tercih edilmiştir. Çivi yazılı belgelere göre, nehirler ve kanallar sadece tarlalara su taşımıyor aynı zamanda Fırat ve Dicle Nehirleri sayesinde yük dolu gemiler farklı kentlerin limanlarına uğrayabiliyor, böylelikle bölgeler arası mal sevkiyatı daha rahat gerçekleşiyordu. Dolayısıyla suyolları, ticari malların da nakliyesinde büyük kolaylık sağladığı için suyollarının kenarlarında kurulan liman şehirleri daima stratejik öneme sahip olmuştur. Suyolları, askerî ulaşım anlamında da önemliydi çünkü orduların nakliyesi ve her türlü askerî teçhizatın ulaştırılması da nehir ya da kanallar yoluyla gerçekleştirilebiliyordu. Mezopotamya’da ağaç kütüklerine tutunarak başlayan su ulaşımı, sal, bot, kelek, quffa ve at başı formlu bot/kayık (hippoi) gibi insan yapımı araçlarla devam etmiştir. Ancak bu tür nehir ulaşım araçları, bir süre sonra uzak bölgelere ya da deniz aşırı ülkelere ticari ürün sevkiyatında gerek hacim gerekse güvenlik ve kullanılabilirlik açısından yetersiz kalmıştır. Bunlar, küçük çaplı ulaşım ve taşımada özellikle kanal ulaşımında kullanılmaya devam etmekle birlikte yerini büyük suların nakliye aracı olan gemilere bırakmıştır. Bu çalışmanın ana malzemelerini oluşturan Mari kraliyet arşivi, Hammurabi ve onun memurlarıyla yazışmalarını içeren bir grup belge ve yine Eski Babil Dönemine tarihlenen İsin ve Larsa krallıklarına ait bazı metinler, bize Mezopotamya’da suyolu ulaşımının detayları hakkında ilginç bilgiler sunmaktadır. Bu belgelere göre, ağaç türleri, tarımsal ve hayvansal ürünler (yağ, deri, yün vb.), canlı hayvanlar, maden türleri, değerli taşlar, kum, zift gibi malzemeler, mutfak eşyaları gibi ticari mallar ve aynı zamanda insan (özellikle asker ve köle) taşımacılığı çoğunlukla gemiler sayesinde yapılmaktaydı. Bu çalışmada, Eski Babil Döneminde nehir ulaşımının önemi ve nasıl gerçekleştiği üzerinde durulacaktır. Suyolu taşımacılığında geminin gerekliliği ve kullanımı çivi yazılı belgeler ışığında ele alınacaktır. Gemi taşımacılığı dışında Eski Babil Dönemine tarihlenen metinlerde geçen bazı diğer nehir araçları da ulaşım ve taşımacılık açısından değerlendirilecektir.Item Eski Mezopotamya Kültüründe Tılsım İnanışı ve Bazı Tılsımlı Objeler(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) Kaçar, Abdülgani; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEski Mezopotamya sakinlerinin zihin dünyalarında, dönemin bilim ve kültür düzeyiyle iç içe gelişen inanç sistemlerine bağlı olarak, kendilerine sürekli zarar vermek için fırsat kolladıklarını düşündükleri, çok sayıda metafizik varlık yer almaktaydı. Bu varlık, kimi zaman bir ölünün yeraltı dünyasından yeryüzüne gelen kızgın hayaleti, kimi zaman ise korkunç derecede kötü bir cin olabilirdi. Cinler ve hayaletler, insanlara genellikle keyfi olarak yani herhangi bir sebep olmaksızın saldırabilir ve hem fiziksel hem de ruhsal rahatsızlık verebilirlerdi. Hastalıklar ve felaketler doğrudan cinlerin ve hayaletlerin eylemleri olarak görülmekteydi. Onların nezdinde suçlu ve masum aynıydı ve bir insana saldırırken etik unsurları ya da sosyal farklılıkları gözetmezlerdi. Bu nedenle insanlar, onlara karşı mantığa uygun yöntemlerle değil, tılsımlar/muskalar, büyü ritüelleri gibi koruyucu olduğuna inandıkları şeylerle veya tanrılara yalvararak mücadele edebilirdi. Kötülüklerden korunmanın yanı sıra tılsım/muska kullanmanın bir diğer amacı, söz konusu objenin, arzulanan herhangi bir şey için iyi şans getireceğine dair inançtı.Item Kuzey Lykia’dan Yeni Bir Yapı Yazıtı(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) İplikçioğlu, Bülent; Yakut, Ayşe; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makalede Elmalı Müzesi’nden M.S. 3. yüzyıla ait yeni bir yazıt tanıtılmaktadır. Bu yazıttan anlaşıldığına göre, rahip ve rahibeler kendi paralarıyla bir yapı (muhtemelen bir müştemilat binası) inşa ettirmişlerdir. Yazıtta geçen isimlerin çoğunluğunun epikorik kökenli olduğu anlaşılmaktadır. İsimlerin genel dağılımına bakıldığında, Hellen kökenli olan isimlere iç bölgelerde daha az rastlandığı; buna karşılık, yerli isimlerin iç bölgelerde daha yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu durum, iç bölgelerdeki Helenizasyon’un kıyı bölgelerine göre daha zayıf olduğunun bir göstergesidir.Item Hititçe Metinlerde Geçen Bazı Yerel Şarkıcılar Üzerine(Ankara Üniversitesi, 2019-08-02) Şahin, Gülgüney Masalcı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiHititlerde müzik icrasında en çok kullanılan enstrümanlardan biri insan sesi olmuştur. Hititçe belgelerde geçen müzisyenler arasında şarkı söyleyen pek çok görevli görülmektedir. Çeşitli sazlar seslendiren ve törendeki durumuna göre sesini de kullanan müzisyenler bunlardandır. Bununla birlikte, esas görevi şarkı söylemek olan pek çok müzisyen de kaydedilmiştir. Bazı kentlerin kendi bünyelerinde koroları vardır. Çalışmada bu kentler ve yerel şarkıcılar üzerinde durulacaktır.Item Eski Doğu Akdeniz’de b-Bir Krali Liman “al-mina”(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Yıldırım, Nurgül; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiHatay İli Asi Deltası ve Samandağ Körfezi yakınlarındaki sahil şeridinde MÖ 8. yüzyılda aktif olarak kullanıldığı düşünülen Al Mina Limanı 1936-1937 yılında gerçekleştirilen kazılar sonucunda özellikle arkeolojik envanter açısından değerlendirilebilmiştir. Yine bu coğrafyada gerçekleştirilen arkeolojik kazılar limanın Geç Bronz Çağı’nda da ticarî faaliyetlerde kullanıldığı iddiasını desteklemiştir. Buradan ele geçen arkeolojik bulgular arasında yer alan lüks tüketime özel mallar ve ithal eşyalardaki çeşitlilik Al Mina’nın limanlar arasında önemli bir ticaret ağının merkez istasyonu olabileceği yönünde yorumlanmıştır. Al Mina’nın lokalizasyon çalışmalarını olanaklı kılan kısıtlı filolojik belgeler, bölgenin Mitanni, Asur, Babil ve Pers egemenliğinin ardından Hellenistik Dönemde de belli zamanlarda işlevsel bir liman olarak kullanıldığını belgelemiştir. Bu çalışmada, Anadolu, Batı Anadolu kıyıları, Mısır, Doğu Akdeniz kent devletleri, Suriye ve kıta Yunanistan arasındaki ticarete ve ticaretle gelişen kültürel etkileşime tanıklık etmiş Al Mina Limanı’nın yazılı ve arkeolojik verilerle değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Item Eski Asurca Metinlerde Geçen Bir Meslek: ašlāku(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Kuzuoğlu, Remzi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiEski Asurca metinler MÖ. 2. Binyılın ilk çeyreğinde Asurlu ve Suriyeli tüccarların Anadolu’daki ticari faaliyetlerine ışık tutar. Büyük kısmı Kültepe’de ele geçen söz konusu metinler; ticareti yapılan mallar arasında tekstilin önemli bir yere sahip olduğunu, yaklaşık 50’den fazla ürünün (kumaş ve elbiseler) Asur’dan Anadolu’ya ihraç edildiğini ve bu ürünlerin Anadolu pazarlarında oldukça rağbet gördüğünü göstermektedir. Metinlerde tekstilin çeşitliliğine ve pazara çıktıktan sonraki ticaretine dair detaylı bilgi olmasına rağmen, tekstilin hammaddeden ürüne dönüşünceye kadar geçirdiği süreçler ile bu sektördeki iş kolları ve görevlilerin kimlerden oluştuğu tam olarak detaylandırılmamıştır. Az sayıda metinde geçen ašlāku kelimesinin tekstil sektörüyle ilgili olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada ašlāku’nun anlamı üzerine bazı değerlendirmeler yapılacaktır.Item Eski Mezopotamya’da Cinsel İktidarsızlığı Sağaltmak İçin Yapılan Yüyü Ritüelleri: šà.zı.ga / nīš libbi(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Kaçar, Abdülgani; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiCinsel iktidarsızlık, geçmişten bugüne insan zihnini meşgul eden bir mesele olmuştur. İnsanoğlunun, diğer tüm canlılar gibi üreme içgüdüsüne sahip oluşu ve hayatta kalma içgüdüsüne bağlı olarak, hastalıklardan ve varlığını tehdit eden diğer tüm olumsuzluklardan kurtulma arzusu, doğal olarak onu cinsel iktidarsızlığa karşı çare aramaya yöneltmiştir. Özellikle, eskiçağda yaşamış toplumların ataerkil aile yapısı ve söz konusu toplulukların siyasi, sosyal ve askeri mekanizmalarının bu anlayış üzerine inşa edildiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, bir erkeğin böylesi bir sorunla karşı karşıya kalmasının, onda ne denli ağır bir travmaya neden olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Buna bağlı olarak, karşılaştıkları neredeyse tüm sorunları büyü yoluyla çözmeye çalışan eskiçağ toplumları, erkeğe cinsel gücünü geri kazandırabilmek adına her türlü tıbbi/şifalı yöntemin yanı sıra çeşitli büyülü yöntemlere de başvurmuşlardır. Bu makalenin ana amacı, Eski Mezopotamya toplumlarında erkeklerin yaşadığı cinsel iktidarsızlık sorununu tedavi etmek için yapılan büyü ritüeli hakkında bilgi sunmaktır.Item La(hu)wazantiya: Ticari ve Dini Bir Merkezin Tarihçesi ve Lokalizasyonu(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Pelvanoğlu, Tolga; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMÖ. 2.binyılda Anadolu’da dikkat çeken kentlerden biri olan Lawazantiya kenti, Aššur Ticaret koloni çağı belgelerinde ve Hitit Belgelerinde sıklıkla yer alır. Kentin lokalizasyonu henüz kesin değildir ve bu konuda bilim insanlarının farklı görüşleri bulunmaktadır. Fakat yazılı belgelerden anlaşıldığı kadarıyla kentin Kizzuwatna bölgesi içinde yer aldığı ve kentin Orta Anadolu’dan güneye ve Kuzey Suriye bölgesine açılan yollar üzerinde yer aldığı bilinmektedir. Lawazantiya kenti, Aššur Ticaret Koloni Çağı’nda yazılı belgelerde “Luhuzatia” olarak belgelenir ve ticari içeriğe sahip metinlerde yer alır. Buna karşın Hitit çiviyazılı belgelerinde ise, “Luhuzatia”, “La(hu)wazantiya” ve “Lawazantiya” yazımlarıyla yazılı belgelerde yerini alır. Lawazantiya’nın Hitit belgelerinde sıklıkla Dini Metinlerde ve Ritüel Metinlerinde yer aldığı bilinir. Bu metin gruplarının yanı sıra kentin Tarihi Metinlerde, Askeri Metinlerde, Annel metinlerinde de sıklıkla geçtiği bilinmektedir. Metinlerden anlaşıldığı kadarıyla kent, Hitit Devleti’nde önemli bir Kült merkezi idi ve bazı ritüeller Lawazantiya kentinde yapılır. Yapılan bu çalışmada Lawazantiya kentinin daha çok Hitit Dönemi’nde ki önemine vurgu yapılacak ve kent için önerilecek olan lokalizasyon teklifleri değerlendirilecektir.Item Kayseri Müzesi’nden Bir Grup Kültepe Tableti(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Toptaş, Koray; Yavaş, Mehmet Feridun; Albayrak, İrfan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKayseri il sınırları içerisinde bulunan Kültepe’de 1948 yılından itibaren yürütülen kazılarda büyük çoğunluğu Asurlu tüccarlara ait çivi yazılı tablet arşivleri ortaya çıkarılmıştır. Bu belgeler Anadolu’nun eskiçağ tarihi hakkında bilgi veren en eski yazılı kaynaklardır. Bu tabletlerin büyük bir çoğunluğu ticari ve hukuki konularla ilgilidir. Metin türleri arasında en büyük grubu mektuplar oluştururken, hukuki tutanaklar, borç senetleri ve mal teslimatına ilişkin çeşitli kayıtlar da oldukça fazladır. Bu çalışmada; mahkeme kararıyla ve bağış yoluyla Kayseri Müzesi envanterine dâhil olmuş çeşitli konulardaki dört Eski Asurca metin tanıtılmaktadır.Item Kültepe’den Bazı Ticari Belgeler ve Bunların Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2019-12-27) Akyüz, Faruk; Çeçen, Salih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKültepe’den ele geçirilen tabletlerin büyük çoğunluğu ticari belgeler olması sebebiyle bunlardan Anadolu’daki ticari faaliyetlere ilişkin detaylı bilgiler edinilmektedir. Bu çalışmada 1949 yılı kazılarında ele geçirilen belgelerden 11 tablet ve bunların bazılarına ait zarflar ele alınacaktır. Mera-ilī ve Ennam-Aššur adındaki iki Asurlu tüccara ait belgelerin ticari, sosyo-kültürel ve prosopografik açıdan incelenmesi amaçlanmıştır.Item Hitit Arşivinden Bir "Bilgelik Örneği" (kbo 32.14 metni)(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Kaynar, Fatma; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1983 ve 1985 yıllarında Boğazköy-Hattuša kazılarında (Tapınak 15 ve 16) ele geçen Hurrice-Hititçe çift dilli olarak yazılmış metin grubu, literatürde ‘Özgürlüğün Şarkısı’ olarak bilinmektedir. Parabolè olarak adlandırılan yedi ahlaki öyküyü içeren anlatılar, ilk çalışmalarda Özgürlüğün Şarkısı’na dahil edilmiş fakat daha sonra bu anlatıların farklı bir kompozisyona ait olduğu anlaşılmıştır. Söz konusu yedi anlatıda, hikayenin başkahramanları olan hayvan ya da cansız nesnelere insani özellikler atfedilmiştir. Çalışmamızda her bir anlatının çevirisine yer verilerek anlatılar, okuyucuya bir bütün olarak sunulmuştur. Bunun yanında Özgürlüğün Şarkısı hakkında genel bilgiler verilerek fabl niteliğindeki anlatıların Özgürlüğün Şarkısı ile ilişkisi değerlendirilmiştir.Item Ksenophon’un Kyros’un Eğitimi Eserinde Tanrı-Kral Paradigması(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Yalazı, Esra; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKlasik Çağ Yunan yazarı Ksenophōn devlet yönetiminin esaslarına ilişin fikirlerini, “Kyros’un Eğitimi” (Κύρου Παιδεια) adlı eserinde tarihi gerçekliğinden bağımsız olarak kurguladığı Kyros karakteri üzerinden sunmuştur. “Kyros’un Eğitimi”, Platōn’un “Devlet Adamı” (Πολιτικός) adlı eserinin ışığında okunduğunda, Ksenophōn’un bu eserde yönetim bilgisi ve tanrısallığı Sokratik erdemle ilişkilendirerek ele aldığı görülmektedir. Ksenophōn’un böylece Sokratik gündemi olan yönetme erkinin ve tanrısallığın dayanağı olarak sunduğu erdem (aretē) kavramına canlı bir örnek (paradeigma) olarak Kyros’u kurguladığı anlaşılmaktadır. Buna göre Kyros’a biçilen tanrı-kral imgesi, farklı kent (polis) devletlerinin koruyucu tanrılarının üstünde bir siyasi oluşuma duyulan ihtiyacı vurgulamak için bir kral kültü olarak oluşturulmuştur. Bu yeni kült Büyük İskender’e ve Roma döneminin krallarına yönetimlerinin meşruiyetini sağlamak için de başvurulan bir bağlam oluşturmuştur. Rönesans sonrası ise yaşanan din savaşları yine dinin üzerinde bir siyasi oluşuma ihtiyaç göstermiş ve Ksenophōn’un tanrı-kralı bugünün devletine dönüşmüştür. Ancak “Kyros’un Eğitimi” eserinde Kyros portresi üzerinden yaratılan tanrı-kral imgesi, bu süreçte yönetim erkinin tasavvuru için bir paradigma olmayı sürdürmüştür.Item İÖ 73 Yılı Halk Temsilcisi Lıcınıus Macer’in Söylevi(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Akşit, Çağatay; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiRomalı tarihçi Gaius Sallustius Crispus’un Historiae eseri aracılığıyla günümüze ulaşan söylev, İÖ 73 yılı halk temsilcisi Gaius Licinius Macer tarafından muhtemelen halk meclisinde verilmiştir ve Sulla’nın diktatörlüğü sırasında ortadan kaldırdığı halk temsilcilerinin yetkilerinin geri verilmesini amaçlamaktadır. Bu çalışmada söz konusu söylevin Oxford Classical Texts serisi içerisinde yer alan Latince metni temel alınarak Türkçe çevirisi sunulmuştur. Dönemin siyasal çekişmelerinde ve bu söylevde sıkça geçen kavramların hitabet sanatı ile bağlantısı vurgulandıktan sonra konuşmanın yapısı ve bölümleri Rhetorica ad Herennium eserinde yer alan siyasal retoriğe ilişkin kuramlar dikkate alınarak incelenmiştir. Yapılan karşılaştırma ile söylevin kurgusuna ve düzenine ilişkin öneriler sunulmuştur. Ek olarak söylevin Sallustius’un üslup özellikleriyle uyuşan yönleri de vurgulanmıştır.Item Zamanın Tanımı: Hitit Metinlerinde 'mehur' Kavramı(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Cesur, Sevgül Çilingir; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiZaman, sürekli bir devinim içinde olan ve insanın kontrol edemediği fakat ona bağlı yaşamaktan da kurtulamadığı bir olgudur. Ekonomisinin ve yaşamının büyük bölümü tarıma dayalı olan Hitit toplumu için de zaman, yaşamın en önemli parçasıdır ve onun merkezinde durur. Metinlerde özellikle mevsimler, gün bölümleri ve bunların içinde daha sınırlı bir zamanı ifade eden kullanımlara yer verilir. Bu bakımdan Hitit toplumunda zaman, farklı açılardan ele alınabilecek çok yönlü bir araştırma alanıdır. Bu makale, Hitit metinlerinde geçen ve genel bir kavram olarak zamanı tanımlayan meḫur ifadesine odaklanmaktadır. Bunun için öncelikle bu kavrama atfedilen anlamlar ele alınacaktır. Böylece Hititlerin ‘zaman’ dediği olgunun aslında birden fazla tanımı olduğu ortaya konacaktır. Ardından metinlerde meḫur ile kullanılarak daha sınırlı bir zaman dilimini ifade eden sözcük grupları incelenecek ve Hitit kültüründe zaman algısı konusunda çeşitli tespitler sunulacaktır.Item Nerik ve Hakmiš Hakkında(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Bozgun, Şafak; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNerik ile Hakmiš, devletin kuzey bölgesi yerleşim yerleri arasında en önemli statüye sahip kentler arasındadır. Özellikle Nerik ve Hakmiš’in bulunduğu bölgelerde, Kaška kabile toplulukları ile etkin bir mücadele sürdürmeye çalışan Hititler'in uzun yıllar çok da başarılı olamadığı metinlerde yer alan bilgilerde görülebilmektedir. Uzun bir dönem Hitit otoritesinden uzak kalmış olan Nerik kenti, özellikle III.Hattušili'nin bölgede uyguladığı farklı politikalar ve uygulamalar ile Hitit siyasi tarihinde önemli bir rol üstlenmiştir. III.Hattušili başta Nerik ve Hakmiš olmak üzere bölgedeki birçok kenti imparatorluk için yarar sağlayacak noktaya getirmiştir. Hakmiš kenti ise idare merkezi konumundadır ve Nerik kenti, Kaškalar'ın eline geçtiğinde, onun kültü Hakmiš'e taşınarak uzun süre geçici bir kült merkezi olmuştur. Hakmiš'te yerel bir krallık geleneğinin sürdürülmüş olmasının temelinde kuşkusuz onun bölgeye hakim jeopolitik konumu etkili olmuştur. Yaklaşık 350 yıl Kaška işgali ile, Hititler tarafından terk edilmek zorunda kalınan Nerik, imparatorluk döneminde III.Hattušili'nin bölgede uyguladığı hem askeri hem de barışçıl politikalar sonucu tekrar Hititler'in eline geçmiştir. Nerik ve Hakmiš'in bulunduğu bölgelerde hakimiyet sorunlarının çözümü ise, imparatorluğun Anadolu, Kuzey Suriye ve Mısır politikalarını etkileyen en önemli unsurları arasında yer almıştır. Bu araştırmada her iki kentin Hitit tarihindeki statüleri ile önemlerine açıklık getirilmek istenmiştir.Item Vandal Tarihine Genel Bir Bakış: Vandalların Ortaya Çıkışı ve Afrika’da Kalıcı Bir Yurt Edinmelerine Kadar Geçen Süreç Hakkında Genel Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Kozan, Mert; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiV. yüzyıldan itibaren dağılmaya başlayan Roma dünyasına büyük bir darbe indirmeyi başarmış bir kavim olan Vandallara bugüne değin tarihçiler tarafından gereken önem gösterilmemiştir. Oysaki Vandallar Kartaca'yı işgal ettikleri 439'lu yıllardan itibaren Batı Roma İmparatorluğu’nun gölgesinde bir kavim olmaktan çıkıp tarihte büyük öneme sahip bir krallık yaratmayı başardılar. 450-500 yılları arasında Akdeniz siyasetine hâkim oldular ve 50 yıl daha hem ekonomik hem de kültürel olarak önemli bir devlet konumunda kaldılar. Ancak bu “peri masalı”nın sonu yıldırım hızıyla geldi. 534 yılında Kartaca ve Vandal krallığı, Iustinianos'un Roma’yı yeniden ihya etme teşebbüsü neticesinde ele geçirildi ve Vandallar sonsuza kadar tarih sahnesinden çekilmek zorunda kaldı. 21. yüzyılda Vandallar şiddet ve kültürsüzlük için adeta bir metafor olarak kullanılmaktadır. Bu süreç kuşkusuz Fransız Devrimi’nden itibaren süre gelmektedir. Vandallar, yaşadığımız yüzyılda özellikle Roma Cumhuriyeti üzerine yapılan güzellemeler neticesinde Roma Cumhuriyeti karşıtı grupların baş listesine eklenmiştir. Çünkü Romalıların elinde bulunan zengin eyaletlerden birini ele geçirmişi Roma’nın Akdeniz’deki üstünlüğüne son vermiştir. Ancak unutulan bir olgudur ki Roma; Vandallar Afrika’ya geçtiğinde ne cumhuriyetti ne de o eski ihtişamındaydı. Vandal Kralığı Geiserich, tarih sahnesine unutulmayacak bir zamanda çıkan özel bir insandı. Geiserich toplumunun yaşadığı zor zamanlarda onlara önderlik etmiş ve yarım yüzyıl gibi kısa bir süre zarfı içerisinde onları Akdeniz’in önemli bir topluluğu haline getirmiştir. Makalemizdeki temel amaç Vandalların Afrika’ya geçişi ve burada kalıcı bir yurt edinmelerine kadar olan süreci incelemektir.Item Köle Sevkiyatı Hakkında Bir Kültepe Metni(Ankara Üniversitesi, 2020-07-27) Erol, Hakan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKültepe kazılarının 1992 yılı sezonunda Asurlu tüccarlar Elamma (arşivinin önemli bir kısmı 1991 yılında bulunmuştur), Kuliya ve Šu-İštar’a ait arşivler ele geçmiştir. Burada tanıtılan belgeler ise bu arşivlerin dışında, farklı açmalarda ortaya çıkarılmıştır. Makaleye konu olan asıl tablet köle sevkiyatı hakkında bir mektuptur. Mektupta ismi verilmeyen bir kadın kölenin ve çocukların adı belirtilmeyen bir yerden Tegarama şehrine veya Hattum bölgesine sevk edilmesi istenmektedir. Ancak muhtemelen kölenin şahsıyla ilgili bir endişeden dolayı sevkiyatın kaçak yollardan yapılması ve eğer güvenlik sıkı ise ve şartlar uygun değilse, köle için bir yıllık tahıl depolanarak sevkiyatın geciktirilmesi istenmektedir. Tanıtılan diğer belge de bir mektuptur, fakat oldukça kötü korunmuştur. Mektubun konusu tam olarak anlaşılamamakla birlikte, Nanibatal adlı bir şahısla mektubun yazarı Šalim-ahum arasındaki mesele ya da hesap ile ilgili olduğu söylenebilir.Item Antik Mısır’da Kadınların Dinî Görevleri ve Unvanları(Ankara Üniversitesi, 2020-09) Sipahioğlu, Mukadder; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAntik Mısır’da kişinin üstlendiği görevler cinsiyete, içerisinde bulunduğu sosyal tabakaya ve dönemden döneme değişiklik göstermiştir. Kadına yaklaşımı konusunda dönemin diğer medeniyetlerinden farklı bir tutum içerisinde olan Antik Mısır’da kadınlar hem seküler hem de dinî alanda çalışma imkânına sahip olmuştur. Mısır’da öldükten sonraki hayat da dâhil olmak üzere dinin hayatın her alanında başat rol oynamasından dolayı kadınlara bu alanda biçilen rol ehemmiyet arz etmektedir. Bu makalede Eski Krallık (MÖ. 2543-2120), Orta Krallık (MÖ. 1980-1760), Yeni Krallık (MÖ. 1539-1077) ve Geç Dönem (MÖ. 723-332) özelinde yapılan bir incelemeyle kadınların bu alanda üstlendikleri belli başlı görevlerden ve bu doğrultuda aldıkları unvanlardan bahsedilecektir.