Cilt:58 Sayı:01 (2018)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:58 Sayı:01 (2018) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 54
Results Per Page
Sort Options
Item Üniversite öğrencilerinde dijital / e-kitap okuma kültürü: selçuk üniversitesi örneği(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Odabaş, Hüseyin; Other; OtherBilişim teknolojileri, bireysel ve toplumsal düzlemde pek çok olgunun değişmesine etki etmiştir. Okuma, yaşanan bu süreçten etkilenen olgulardan biridir. İnsanoğlu yazıyı bin yıllar boyunca okuyan ve okunan arasında aracı olmadan okumuştur. Dijital teknolojilerle birlikte bu iki unsur arasına ekran girmiş; okuma eylemi içinde bilinen her şey yeniden yapılanmaya başlanmıştır. Ekran üzerinde sürdürülen dijital okuma eylemi, toplumun her katmanında yaygınlaşmaya devam etmektedir. Dijital okuma eylemi yaygınlaşmaya devam ederken, bireysel okuma tercihleri ve davranışında da farklılaşma yaşanmaya başlamıştır. Dijital okumanın etkileri, bilişim araçlarını daha yoğun kullanan gençlerde daha fazla hissedilmektedir. Bu bakımdan araştırmada dijital okuma olgusu hakkında değerlendirmeler yapıldıktan sonra, dijital okumanın neden ve sonuçları hakkında bilgiler verilmektedir. Daha sonra Selçuk Üniversitesi öğrencileri arasında dijital okuma kültürünün durumunu ve öğrencilerin okuma tercihlerini saptayabilmek amacıyla, yapılan anket bulgularının değerlendirmesi yapılmaktadır.Item Türkiye'de bilgi ve belge yönetimi bölümü mezunlarının özel sektörde istihdamına yönelik çevrim içi yayımlanan iş ilanlarının içerik analizi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Koçoğlu, Neslihan Er; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilgi ve Belge Yönetimi Bölümü (BBYB) mezunları hem kamu sektöründe hem özel sektörde istihdam olanağına sahiptir. Bu çalışmada BBYB mezunlarının özel sektörde istihdamı ne tür mesleki ve mesleki olmayan becerilere sahip olmaları gerektiği, hangi illerde iş olanaklarına daha fazla sahip oldukları, hangi unvanlarla istihdam edildikleri saptanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla 2015-2017 zaman diliminde çevrim içi olarak yayımlanan iş ilanlarının nitel içerik analizi gerçekleştirilmiştir. İçerik analizinin sonucunda bölüm mezunlarının “özel üniversiteler, özel okullar, hastaneler, bankalar” gibi çeşitli kuruluşlarda “kütüphaneci, kütüphane sorumlusu, kütüphane öğretmeni, arşivci” gibi çeşitli unvanlarla istihdam edildiği saptanmıştır. Ayrıca en fazla istihdam olanağının İstanbul'da olduğu; onu Ankara, İzmir, Kocaeli gibi büyükşehirlerin izlediği belirlenmiştir. İş ilanlarında istenilen mesleki koşulların "bölüm mezunu olmak, arşivcilik ve dokümantasyon konusunda bilgi ve/veya deneyim sahibi olmak; kataloglama ve sınıflama konusunda bilgi ve/veya deneyim sahibi olmak; dolaşım hizmetlerini yürütebilmek için gerekli bilgi ve/veya deneyime sahip olmak; dijitalleştirme bilgisine, becerisine ve deneyimine sahip olmak vb." beceriler üzerine yoğunlaştığı görülmektedir. Bunlara ek olarak ilanlarda istenilen mesleki olmayan becerilerin/koşulların ise çoğu ilanda benzer nitelikle olduğu ve "askerlik hizmetini tamamlamak, iyi düzeyde yabancı bir dil (İngilizce, Arapça vb.) bilmek, MS Office programlarını iyi düzeyde kullanabilmek, etkin iletişim becerisine sahip olmak, takım çalışmasına yatkın olmak ve esnek çalışma saatlerine uyum göstermek vb." olduğu belirlenmiştir.Item Tanıma belleğinde madde ve bağlam modelleri hakkında bir karşılaştırma(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Aytaç, Sinem; Other; OtherMadde modellerine (BEG; Shiffrin ve Steyvers 145-166) göre, tanıma belleğinde başarıyı etkileyen birinci faktör, bellekte yer alan diğer uyarıcıların izleridir. Bu nedenle, BEG modeli çalışma listesindeki uyarıcı sayısının artmasıyla birlikte tanıma belleğinin zayıflayacağını yordamaktadır. Bağlam modellerine (BİKOBM; Dennis ve Humphreys 452-478) göre ise, tanıma belleğindeki başarıyı etkileyen asıl faktör uyarıcının daha önce yer aldığı farklı bağlamlardır. Buna göre de bağlam modelleri karıştırıcı değişkenler kontrol edildiğinde çalışma listesinin uzunluğunun tanıma belleğindeki başarıyı etkilemeyeceğini yordamaktadır. Bu nedenle, liste uzunluğu etkisi tanıma belleğini açıklayan modellerin test edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Olaysal bellek çalışmalarından elde edilen sonuçlar, tanıma belleğinde hem bağlamın hem de bellekte kayıtlı diğer izlerin rol oynadığını göstermektedir. Fakat bu iki çeşit bilginin tanıma kararları verilirken hangi aşamada ve ne ölçüde etkili olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Özellikle, testin bozucu etkisi incelendiğinde, test boyunca tanıma belleği başarısında görülen azalmanın bellekteki diğer izlerden mi, değişen bağlamdan mı yoksa diğer potansiyel karıştırıcı etkilerden mi olduğu alanyazındaki mevcut bilgi birikimi ile tam olarak açıklanamamaktadır.Item Leviathan’ın hayaletleri: Schmitt ve Neumann’da hukuk ve devlet(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Esgün, Toros Güneş; Other; Other20. yüzyıl siyaset felsefesine damgasını vuran en önemli tartışmalardan ikisi, yeni bir siyasal biçim olarak totaliter devletin tanımlanma biçimi ve hukuk devleti idealinin eleştirisidir. Almanya’da Weimar Cumhuriyeti ve ardından gelen Üçüncü Reich’taki siyasal problemler üzerinden Alman devlet kuramı bu iki tartışmada merkezi konumda olmuştur. Nazi hukukçularının Üçüncü Reich’a hukuksal temellerini kazandırmak için verdiği uğraş, sosyal demokrat hukukçular tarafından savaş sonrası dönemde çokça eleştirilmiştir. Bu çalışmada Nazi hükümetinin başhukukçusu olarak bilinen Carl Schmitt ile Frankfurt Okulu düşünürlerinden Franz L. Neumann’ın hukuk devleti eleştirileri üzerinden hukuk ve devleti nasıl tanımladıkları ve bu iki kavramı birbiriyle nasıl ilişkilendirdikleri ele alınacaktır. Zira her iki düşünür de kendi devlet tanımlarında Hobbes’un Leviathan’ını temel aldıkları halde birbirlerine zıt sonuçlara ulaşmış ve Nazi Devleti’nin hukuksal yapısı üzerinden nasıl bir devlet olarak adlandırılacağı üzerine itilafa düşmüşlerdir. Neumann, Nazi devletinde Leviathan’ın ölümünü ve Behemoth’un doğuşunu görürken, Schmitt’e göre Leviathan’ın ölümüne sebep olan hukuk devleti idealidir ve ancak totaliter bir “Lider Devleti” [Führerstaat] onu diriltebilir. Her iki düşünür arasındaki hukuk ve devlet kavramları hakkındaki bu tartışma, siyaset felsefesi geleneğindeki “hukuk antinomisi” olarak adlandıracağımız problemi canlandırmıştır. Söz konusu tartışmayı ele alarak bu antinomiyi yorumlamak, günümüzde hukuk devletini yeniden düşünmek için elverişli bir başlangıç sunmaktadır.Item A psychologıcal autopsy of hester Swane ın Marına Carr's by the bog of cats...(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Özbey, Kübra Vural; Other; OtherMarina Carr (1964- ), a prominent contemporary Irish playwright, draws attention by pointing out the different experiences of women in her plays. Her Midlands trilogy, namely The Mai (1994), Portia Coughlan (1996) and By the Bog of Cats... (1998), is at the heart of her career since her unconventional mother portraits endowed with aggression and violence at different degrees in each play create a tremendous impression on the Irish reader/audience. The last play of Carr's Midlands trilogy, By the Bog of Cats..., is also of success as it reaches more audience, exceeding the borders of Ireland. While this play denies the myth of perfect motherhood in the portrait of Hester Swane, Carr puts forward the individual troubles and desires of her mother character and confounds her reader/audience with Hester's different shades of violence. This mother nds herself in trouble after her daughter's father leaves her and decides to marry another woman. Waiting for her own mother who left her when she was seven and promised her to return to the bog of the Midlands, Hester does not want to depart from her land and separate from her daughter. This leads her to violence in different degrees in that she even murders her daughter and commits suicide. This paper sets out to analyse what lurks behind Hester's violence and particularly her suicide and highlight the protagonist's self-destruction in the context of psychological autopsy which refers to the process of examining one's death in relation to the person's problems, feelings and thoughts before the death.Item Açık devlet ve açık devlet uygulamaları: Türkiye’de kamu kurumlarına yönelik bir değerlendirme(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Eroğlu, Şahika; Other; OtherDevlet verilerinin açık formatlarda açık platformlar aracılığı ile yayınlanması, söz konusu verilerin kullanılması/yeniden kullanılması ve bu bağlamda ekonomik, sosyal ve politik kazanımların elde edilmesi literatürde “Açık Devlet (Open Government)” olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde birçok ülke, kamu verilerini toplumun erişimine açarak yönetimde şeffaflık ve hesap verilebilirlik süreçlerini daha etkin yönetmeye yönelmişlerdir. Çalışmada Türkiye’de açık devlet süreçlerinde rol alan kamu kurumlarının mevcut koşullarının analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda Türkiye’de açık devlet uygulamalarından sorumlu kurumlar ve mevcut e-devlet portalına entegre olan 21 kurum literatürdeki benzer çalışma ve modellere dayanılarak geliştirilen bir değerlendirme aracı ile analiz edilmektedir. Analizler sonucunda Türkiye’de açık devlet uygulamalarının geliştirilmesine yönelik politik/yönetimsel bağlamda sorunların olduğu saptanmıştır. Bu bağlamda çalışmanın son bölümünde saptanan sorunlara yönelik öneriler ortaya konulmuştur.Item 'Biz de, kendi çapımızda avrupayız': küreselleşme ışığında Davıd Greıg'in avrupa adlı oyunu(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Güvenç, Sıla Şenlen; İngiliz Dili ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiÇağımızın en önemli ve tartışmalı konularından biri şüphesiz küreselleşmedir. Çok karmaşık bir kavram olan ‘küreselleşme’nin ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve ideolojik etkileri –başta çevre, kültür, siyasi sistemler, ekonomik gelişim ve refah düzeyi olmak üzere– hayatımızın her alanını etkili olmaktadır. Özellikle son otuz yıldır yürürlüğe giren politikalar ve teknolojik gelişmelerden dolayı sınır ötesi ticaret, yatırım, taşımacılık ve gerçekleşen göçlerin boyutları o kadar büyüdü ki, yeni bir döneme girildiği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Bu doğal olarak insanlar arasındaki mesafeleri kısaltmakta ve etkileşim noktalarını artırmaktadır. Küreselleşme, genel olarak David Greig’in oyunlarında önemli bir yere sahiptir. Oyunları, değişen ekonomi, küresel taşımacılık ve iletişim ağlarının genişlemesi sonucu -tren istasyonu, havalimanı terminali, bekleme salonları gibi- ‘transit’ mekânlarda farklı kültürlerden, farklı geçmişlere sahip insanları bir araya getirmektedir. Fakat söz konusu etkileşim sadece iş gezileri gibi olağan koşullar içinde değil, dünyanın sınırlarını değiştiren savaşlar veya zorunlu göç gibi zorlu koşullarda da gerçekleşmektedir. Bunlardan biri Greig’in 1994 yılında Traverse Theatre Edinburgh’da sahnelenen Europe (Avrupa) adlı oyunudur. Bu çalışmada, Avrupa adlı oyun küreselleşme ve Avrupa’da yirminci yüzyılın sonlarında gerçekleşen değişimler bakımından incelenmektedir.Item A deleuzean approach to contemporary Fıctıon: some questıons(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Antakyalıoğlu, Zekiye; Other; OtherDeleuze edebi eserlere, özellikle romanlara kavramsal olarak yaklaşır. Onun için gerçek edebiyat olma ölçütü, bir eserin metinselliğiyle veya tarihselliğiyle değil onun canlılığı, yaşamsal anlamıyla ilişkilidir. Ona göre sanat, felsefeden daha az düşünmez, sadece düşünceyi algılanım ve duygulanımlarla iletir. Her edebi eser bir yaşam tarzını, yaşama biçimini niteler ve bu yüzden sadece eleştirel olarak değil, klinik olarak da incelenmelidir. Bu anlamıyla edebiyat bir sağlık işidir. Yazın olarak, edebiyat olarak sağlık şu anda var olmayan insanları üretir. Edebiyatın da en önemli amacı tüm karmaşanın içinde sağlığın yaratımını, olmayan insanın üretimini, yeni yaşam olanaklarını özgür kılmaktır. Çağdaş roman, postmodern romandan farklı bir biçimde şekillenmektedir. Çağdaş romanın hassasiyetleri ve endişeleri yeni milenyuma göredir ve bir bakıma Deleuze’ün edebi görüşleriyle uyum içindedir. Deleuze’ü anlamak, bu noktada, çağdaş edebiyatta gördüğümüz tavır, hassasiyet, endişe ve ton değişimlerini araştırırken gerekli olabilir. Bu makale, çağdaş roman adını verdiğimiz eserlerin anlam ve işlevlerinin Deleuze’ün bakış açısıyla anlaşılıp anlaşılamayacağı, çağdaş romana Deleuzyen bir tavırla yaklaşılıp yaklaşılamayacağı ve bu deneyimin çağdaş romanı anlamlandırmada ne gibi katkıları olacağı üzerinedir.Item Uyarıcı-tepki izlerliği bulunduğunda bağlam tekrarı sıralı uyumluluk etkisini değiştirmez(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) İnan, Aslı Bahar; Other; OtherSıralı Uyumluluk Etkisi (SUE) uyumlu denemelere kıyasla, uyumsuz denemeleri izleyen uyumluluk etkisinin daha düşük olması olarak tanımlanır. Bağlam tekrarının SUE üzerindeki etkisi iki deneyde incelenmiştir. İki deneyde de dört renkli Stroop görevi kullanılmıştır. Uyarıcılar iki kümeye ayrılmıştır. Birinci kümedeki uyarıcılar için uyarıcı ve bağlam arasında bir izlerlik yoktur. İkinci kümedeki uyarıcılar için ise bu türden bir izlerlik vardır. Bağlamsal özellik olarak, birinci deneyde büyük ve küçük harf, ikinci deneyde ise düz ve italik yazıtipi kullanılmıştır. Deney 1’de izlerliğin olmadığı kümedeki uyarıcılar için SUE gözlemlenmiş fakat bağlam değişiminin SUE üzerinde etkisi gözlemlenmemiştir. Kısaca, SUE hem bağlam tekrarı hem de bağlam değişimi koşullarında gözlemlenmiştir. Diğer bir deyişle, izlerlik farklı bir kümede (ikinci kümede) de olsa deney içinde izlerliğin bulunması bağlam değişiminin SUE üzerindeki etkisini kaldırmıştır. Deney 2’de ise izlerliğin bulunduğu küme için izlerlik daha güçlü hale getirilmiş ve birinci kümedeki uyarıcılar için sonuçlar tekrarlanmıştır. Bulgular, izlerlik bilgisi başka bir kümede dahi olsa, bağlam tekrarının SUE üzerindeki etkisinin ortadan kalktığını göstermektedir. Bu sonuçlar, uyarıcı, tepki ve bağlam bilgisini ve büyük olasılıkla kontrol parametrelerini de birleştiren olay temsillerinin, dinamik olarak kullanıldığını desteklemektedir.Item Farklı bilgi tabanlarına sahip sektörlerde yakınlık türlerinin bilgi, öğrenme ve yenilik/inovasyon süreçlerine etkisi: Eskişehir örneği(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Yılmaz, Mutlu; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilgiyi üretme, bilgiye erişim ve öğrenme yenilik süreçlerinin temel faktörleridir. Firmaların bu faktörlere erişmesini sağlayan unsurlardan biri de yakınlıklardır. Hem coğrafi hem de ilişkisel boyuta sahip olan yakınlıklar firmaların bilgiye erişimini kolaylaştırarak onların yenilik performansını etkilemektedirler. Yakınlık türlerinin hangi sektörlerde daha etkili olduğu ya da bilgi tabanları birbirinden farklılaşmış sektörlerde hangi yakınlık türünün yenilik süreçlerini etkilediği ise henüz literatürde tam manasıyla yanıt bulamamıştır. Bu kapsamda araştırmanın amacı Eskişehir’de faaliyet gösteren ve bilgi tabanları birbirinden farklı olan sektörlerde yakınlık türlerinin bilgi, öğrenme ve yenilik süreçlerine etkisini incelemektir. Araştırmada nitel araştırma tekniklerinden derinlemesine görüşme tekniği uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara göre yakınlık türlerinin yenilik süreçlerine etkisi bilgi tabanı farklı olan sektörlere göre değişmektedir. Bu sonuçlar neticesinde araştırma hem literatüre katkı sağlamakta hem de yenilik ile ilgili politikalara yeni bir perspektif kazandırmaktadır.Item Bir başkahramanın şiirler arası yolculuğu: Zbigniew Herbert ve “Bay Cogito”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Atak, Nevra Vardal; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1974 yılında yayımlanan “Bay Cogito” şiir kitabı, yirminci yüzyıl Polonya şiirinin en önemli isimleri arasında yer alan Zbigniew Herbert'in şiir sanatında bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Aynı isimle ortaya çıkan kitabın kurgusal karakteri Bay Cogito aracılığıyla şair daha kişisel ve aktüel konuları ele alır. Bu bağlamda Bay Cogito hakkında Herbert'in lirik maskesi ya da alter egosu yakıştırılması yapılır. İlk defa Herbert'in beşinci kitabında ortaya çıkan bu lirik özne şairin son şiir cildine kadar varlığını sürdürür. Okur zaman içerisinde Bay Cogito'nun değişimlerine tanıklık yapar. Sıradan konulara ilgisi, gülünç yönleri, ironik yaklaşımları ve varoşlar arasında gezen görüntüsüyle bir Everymanı çağrıştırırken, diğer taraftan felsefe, sanat ve estetik konusundaki derin düşünceleriyle adeta modern bir filozof görüntüsü çizer. Hem pop kültürle hem de klasik sanatla yakından ilgili olan, düşünen, gözlemleyen, merak eden Bay Cogito, aynı zamanda Herbert'in çok yönlü kişiliğini de gözler önüne serer. Bu çalışmada Herbert'in kurgusal başkahramanı Bay Cogito'nun ortaya çıktığı ilk kitap Bay Cogito'dan başlayarak farklı yönleriyle incelenecek, şairin kendisiyle olan ilişkisi ortaya konmaya çalışılacaktır.Item “Sür ve bağla”: ingiliz romanındaki atlara insansonrası gözlerle bakmak(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Akıllı, Sinan; Other; Other“Romanın yükselişi” hakkındaki akademik tartışmalarda çoğunlukla kabul edildiği üzere İngiliz romanının evrimi 1740ların ortasından sonra bir sıçrama yaşamıştır. Bu dönemi takip eden yüz yıllık süre içerisinde, yani 1840ların sonuna kadar, İngiliz romanı hızlı bir biçimde olgunluğa erişmiştir. Bu tarihsel dönem birçok akademisyen tarafından Antroposen çağının başlangıcı olarak kabul edilen Endüstri Devrimi’nin de tarihsel yoğunluk noktası ile neredeyse bire bir olarak örtüşmektedir. ‘Erken Antroposen Çağı’ olarak nitelendirilebilecek olan bu yüz yıllık dönemin neredeyse tam ortasında James Watt’ın buharlı lokomotifi icadı (1784) da yer almaktadır. Watt’ın icadı, o dönemde Britanya’daki insan toplumunun işaret, üretim-tüketim ve değiş-tokuş sistemlerinde insanlardan sonra en fazla eyleyici güce sahip hayvanlar olan atların yerini Viktorya Çağı’nın sonuna gelindiğinde “beygir gücü” ve “demir at”ların aldığı bir süreci başlatmıştır. Ancak, bu yüz yıllık sürede atlar sadece İngiltere’nin şehirlerinde ve kırsal bölgesinde çalışmaya devam etmekle kalmamış, aynı zamanda da İngiliz romanında “anlatısal iş yükü” taşımaya devam etmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ortasında yaşanan Darwin Devrimi ile de bu kez insan-at ilişkilerinin ontolojik boyutlarına ilişkin algı bağlamında bir değişim yaşanmıştır. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ontolojik sürekliliğe ilişkin Darwinci anlayış, İngiliz romanında da yansımalarını bulmuştur. Bu arka plan üzerinde, bu makalede öncelikle Antroposen bağlamı “romanın yükselişi” tartışması ile ilişkilendirilmektedir. Daha sonra da, insansonrası bir eleştirel konumdan bakılarak, Henry Fielding’in Joseph Andrews (1742), Jane Austen’ın Northanger Manastırı (Northanger Abbey) (1818) ve Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler (Wuthering Heights) (1848) adlı romanlarına atıfla canlı atların “anlatısal eyleyiciliği,” George Eliot’ın Silas Marner (1861) ve Thomas Hardy’nin Tess (Tess of the d’Urbervilles) (1891) adlı romanlarına ilişkin olarak da ölü atların “anlatısal eyleyiciliği” tartışılmakta ve örneklendirilmektedir.Item Dil ve mitosun dünyası: kültürün arkeolojisine ilişkin bir inceleme(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Hoşgör, Kubilay; Other; OtherBu çalışmada Ernst Cassirer’in sembolik formlar sistemine odaklanarak onun mitos analizini inceliyorum. Onun mitos kavrayışını dilin ortaya çıkışında mitsel bilinç formlarının etkisini belirlemeyi denerken de benimsiyorum. Bu çerçeve içinde Cassirer ile Chomsky’nin dile bakışlarını karşılaştırıyorum. Dilin mitos ile ilgisi bakımından ele alınınca, Chomsky’nin teorisinin kültürel farklılaşmaları açıklamada zorlanacağını ileri sürüyorum. Çünkü o, dil fenomenlerinin bütünüyle intrinsik olduklarını iddia eder. Bu iddia bana göre arkasında nedensellik beklentisini gizlemektedir. Bu beklenti geleceğin geçmişe uygun gerçekleşeceği sayıltısını içerir. Ne var ki, bana göre dilin köklerine inmek üzere mitsel bilincin dünyasına yöneldiğimizde, bu beklenti bizi yanılgılar içinde bırakır. Dünyaya ait olanı türümüzün bir karakteristiği sanma yanılgısına yol açabilir. Bu noktadan hareketle, dilin analizini zihin-beden problemi ile ilgisi açısından ele alıyorum. Bu problemin ontolojik karakterde olduğunu ve ontolojik kategorilerle mitosun dünyasını kavramaya çalışmanın yanılgıya yol açacağını ileri sürüyorum. Çünkü görünüşlerin dünyası olarak mitosun dünyası fenomenolojik karakterdedir. Bu sorunu burada şu temel iddiayı ortaya koyabilmek için ele alıyorum: Mitsel ifade fonksiyonu teorik bilincimize zaman zaman etki etmeyi sürdürür. Bunu en belirgin biçimde bir duygunun fizyonomik ifadesinde yaşarız. Bu nasıl mümkün oluyor? Bu soruya yanıt bulma girişimi bizi her zaman homunculus yanılgısına sürükler. Bu yanılgının nedensellik beklentisine dayandığını ima ediyorum. Bu türden bir beklenti içinde evrimsel perspektifin mitik bilinci doğru kavrayamayacağı fikrine dönüyorum yeniden. Bu çalışmanın finalinde ise teleolojik bir perspektifi önererek açıklıyorum.Item Yakacık Çayı Havzasının (Hatay) morfometrik analizi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Altıparmak, Suzan; Coğrafya; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Buddhist kültürün acanta mağaralarındaki izleri: Vihāralar(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Kayalı, Yalçın; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiHint'e ait oldukça kıymetli izleri içerisinde barındıran Acanta Mağaraları, kadim Hint tarihi ve kültürü açısından önemli bir yere sahiptir. Acanta mağaraları yapılış tarihleri ve biçimsel özellikleri bakımından iki gruba ayrılmaktadır. Tarihsel süreçte, milattan önceki döneme ait olanlar, birinci grup; milattan sonra 4. yüzyıl itibarıyla oyulmuş olanlar ise ikinci grup olarak adlandırılmaktadır. Yapılış biçimleri açısından da Hint'e özgü haliyle, vihāralar ve çaityalar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Çalışmamıza konu olan vihāralar ise, verandası, iç ve dış sütunları, heykel, kabartma ve duvar resimleriyle, her biri ayrı ayrı kıymetli, birer sanat eseri olma özelliği taşımaktadır. Mağaralardaki duvar resimlerinde ise çoğunlukla Buddhist kültüre ait gürler yer almakta olup, Avadāna ve Cātaka metinlerine ait sahneler ustalıkla resmedilmiştir. Bu renkli duvar resimlerinin geleneksel Asya resim sanatının da öncüsü olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada ise, toplamda otuz tane olan Acanta mağaralarından, sözü edilen unsurlar dâhilinde, vihāra biçimindeki yirmi beş tanesi incelenmiştir. Böylece, Hint geleneğinin Buddhist inanca ait kültürel mirası ile ilgili yapılan çalışmalara katkıda bulunulmak istenmiştir.Item Toplumsal kültür kurumu olarak halk kütüphaneleri: Çankırı halk kütüphanelerinin olanaklar ve hizmetler durum haritası(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Polat, Coşkun; Other; OtherBilgi teknolojilerinin etkisiyle artan gelişim ve değişim olgusu 21. yüzyıla "Bilgi Çağı", bu çağın gereklerini yerine getiren toplumlara da "Bilgi Toplumu" denmesine neden olmuştur. "Değişmeyen tek şey değişim" ile özetlenen gelişmelerin arkasında yatan gerçek, bilginin üretim ve tüketiminde yaşanan üssel artış, yani "Bilgi Patlaması"dır. Hemen her alanda köklü değişikliklere neden olan bu gelişme, bireysel, toplumsal ve mesleki başarıda bilgi yoğun yaşamı öngörmektedir. Başka bir deyişle çağın başarılı bireyleri, karşılaştıkları bir sorunu çözmede ya da herhangi bir karar vermede bilgiyi beceriyle kullanabilen, bu yolla da sürekli öğrenme etkinliği içerisinde olanlardır. Yaşam boyu öğrenme kavramı ile ifade edilen bu etkinlikte, örgün eğitim kurumlarının rolü belirli süre ve ortam ile sınırlıyken, yaygın eğitim kurumları yaşam boyunca bireye öğrenme desteği sağlayan organizasyonlar olarak ön plana çıkmaktadır. Kütüphaneler geçmişten günümüze bireylerin kültürel, akademik ve sosyal yönden gelişimine bilgi hizmetleri aracılığı ile destek veren toplumsal kuruluşlardır. Bu anlamda bireylerin gereksinim duyduğu bilgiyi karşılayarak, onların yaşam boyu öğrenen kişiler olmalarına katkı sağlamada önemli bir role sahiptir. Kütüphanelerin bu rollerini layıkıyla yapmaları sahip oldukları olanaklar ile yakından ilişkilidir. Bu olanakların hizmet verdiği toplumsal çevrenin dokusuna ve beklentilerine uygun olması önemlidir. Bu çalışma, ülkemizde halk kütüphanelerinin çağın gereklerine uygun olanaklarla hizmet vermediği öngörüsü üzerine inşa edilmiştir. Bu bağlamda Çankırı'da merkezi yönetime bağlı halk kütüphanelerinin fiziksel olanakları ile bu olanakların hizmete yansıması alan araştırması ile ortaya konmuştur. Elde edilen sonuçlar ışığında hizmet kalitesinin iyileştirilmesine ilişkin öneriler geliştirilmiştir. Yerel bulgulara dayalı olarak yapılan önerilerin ulusal düzeyde geçerli olması beklenmektedir.Item Sessiz bir direniş: Soris Lessing'in “çatıdaki kadın” adlı kısa öyküsünde nesneleştirme ve güç savaşı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Uçar, Asya Sakine; Other; OtherDoris Lessing'in 1963 tarihinde yayımlanan kısa öyküsü “Çatıdaki Kadın” sıcak bir yaz gününde, bir apartmanın çatısını tamir eden, farklı yaş gruplarından üç adamı merkez alır. Ancak yakınlardaki bir başka çatıda “çırılçıplak” bir vaziyette güneşlenen bir kadın bütün dikkatlerini dağıtır. Her gün güneşlenmek için çatıya çıkan bu kadını izlemeye başlayan adamlar bir süre sonar nedense kadının varlığından rahatsızlık duyarlar. Öyle ki, bu memnuniyetsizliklerini sürekli ıslık çalarak hatta kadına bağırarak göstermeye başlarlar. Fakat kadının umursamaz ve sakin tavrı erkeklerin kadının daha çok dikkatini çekmeye çalışan çabaları ve gittikçe artan öfkeleriyle sonuçlanır. Maruz kaldığı sözlü taciz ve rahatsız edici bakışlara rağmen kadın, soğukkanlılığını korumayı başarır ve sonunda bu adamlara karşı adeta üstünlük sağlar. Lessing kadın karaktere söyleyecek çok az sözcük vermesine rağmen kadının pasif agresif tutumu ile yarattığı etkinin büyüklüğü, erkek karakterlerin beklenti ve arzularına gereken cevabı verir niteliktedir. Bu çalışmada da erkek bakışı, nesneleştirme, beden ve güç dengesi gibi konular ışığında kadının bu erkeklere karşı kazandığı zafer merkeze alınarak özgür, dilediğini yapan bir kadının erkekler için adeta bir tehdit unsuru olarak algılanışı, sahip oldukları kontrol ve güce meydan okunduğunda erkeklerin nasıl şiddete varacak bir eğilim gösterdikleri irdelenecektir.Item 1926 tarihli medenî kanun’un kabulünden sonra çokeşli ailelerde görülen bazı hukukî problemler (Rize örneği)(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Arıkan, Mustafa; Other; Other1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medenî Kanunu, Türk hukuk tarihinde çok büyük bir değişimi ifade etmektedir. Bu tarihe kadar tamamen şer’î hukuka dayanan Türk medenî hukuku, artık laik bir hüviyete bürünmüştür. Bu durum, eski hukuk normları çerçevesinde oluşmuş toplumsal pratiklerle, yeni hukukun inşa etmeye çalıştığı düzen arasında birtakım tezatlar ortaya çıkarmıştır. Eski hukuka göre meşru olan çok eşliliğin yeni kanunla birlikte yasaklanması, bu tezatlardan biri olarak zikredilebilir. Mesela 1926’dan önce iki ya da daha fazla sayıda kadınla evlenilerek oluşturulmuş bir ailenin durumunun ne olacağı önemli bir problemdir. Bu ve benzeri problemlerin hâlli için Medenî Kanun’un kabulünden sonra bir de bu kanunun tatbikine ilişkin kanun çıkarılmış ve eski usûlde yapılan evliliklerin aynen geçerli olduğu kabul edilmiştir. Böylelikle eskiden gelen çok eşli aile yapısı, yeni hukuka geçiş sürecinde kanunî bir zemine oturmuştur. Ancak hayatın tabiî akışı içinde bu tip ailelerde yaşanan problemler, yeni hukuku tatbik eden mahkemelere intikal etmekten geri durmamıştır. Bu çalışma, 1926’da kabul edilen Türk Medenî Kanunu’ndan sonra, çok eşliliğin olduğu ailelerde görülen birtakım hukukî problemlere, hukuk tarihi araştırmalarında hiç kullanılmamış bir kaynak olan adliye arşivinde tespit edilen örnekler üzerinden işaret etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın bir gayesi de, yakın döneme ait sosyal tarihimizin yazımında kaynak olarak kullanılabilecek adliye arşivlerinin önemini ortaya koyabilmektir.Item Platon felsefesinde kötülük problemi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Öktem, Ülker; Felsefe; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBilindiği üzere, felsefede problemler, felsefenin yapısı gereği, ezeli ve ebedi olup, çözüm şekillerinden daha önemlidir. Bu problemlerden birisi de, kötülük problemidir. Bu makalede, felsefe tarihinde ilk kez büyük Antik Yunan filozofu Platon tarafından ele alınmış olan kötülük problemi incelenmiştir. Bu problem, daha sonra, başta Epikuros olmak üzere, hemen hemen her çağda, hem filozofları hem de teologları oldukça meşgul etmiştir.Item Operada Cinayet: “Cavalleria Rusticana” ve “I Pagliacci”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2018) Ayyıldız, Bülent; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiPietro Mascagni’nin “Cavalleria Rusticana” ve Ruggero Leoncavallo’nun “I Pagliacci” adlı operaları İtalyan Risorgimento döneminin en önemli eserlerindendir. İtalyan Birliği’nin sağlanmasının ardından ortaya çıkan toplumsal, siyasal ve kültürel değişimleri ilk elden yansıtan eserler olarak bu iki opera hem kronolojik olarak hem de konu bütünlüğü açısından birbirini tamamlar niteliktedirler. Mascagni’nin 1890 ve Leoncavallo’nun 1892 tarihli operaları İtalyan operasında bir dönüm noktasını ifade ederken, yeni bir tiyatro ve sanat anlayışının doğuşunu müjdeler: gerçekçilik ve verist opera. “Cavalleria Rusticana” ve “I Pagliacci” verist opera anlayışının öncüleri, bir anlamda da kural koyucu örnekleri olarak hem tiyatro, hem de edebiyat tarihinde önemli bir yer tutarlar. Bu çalışmanın amacı, “Cavalleria Rusticana” ve “I Pagliacci” adlı operalardan yola çıkarak, Risorgimento dönemi verist opera anlayışını incelemek, opera ve edebiyat arasındaki ilişkiyi irdelemek ve duyguların opera aracılığı ile yeniden yorumlanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunmaktır.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »