Browsing by Author "Kutlu, Mehmet Necati"
Now showing 1 - 16 of 16
Results Per Page
Sort Options
Item Askeri yönetimler altında Latin Amerika ülkelerinde ekonomik uygulamalar(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2018) Duman, Volkan; Kutlu, Mehmet Necati; Zengin, Ozan; OtherKıtanın keşfinin ardından uzun yıllar boyunca İspanyol sömürgesi olarak kalan ve 1800'lü yıllarda özgürlüklerine kavuşmaya başlayan Latin Amerika ülkelerinde demokrasinin tesisinde çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Bölge ülkelerinin tarihleri incelendiğinde yakın tarihte dahi karanlık dönemler görülebilmektedir. Bu karanlık dönemler darbeci askerlerin yönetime el koyduğu, temel insan haklarının bile askıya alındığı, insanların işkencelere maruz kaldığı ve öldürüldüğü kanlı dönemler olarak tarihe kazınmıştır. Her ülkeyi darbeye sürükleyen farklı dinamikler olmasına karşın 1960'lı ve 1980'li yıllar arasında Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili'de gerçekleşen darbelerin ardından ülkelerin ekonomi politikalarında yaşanan değişimler, bu darbelerin ortak ve en dikkat çekici yönü olmuştur. Askeri yönetimler bu ülkelerin idaresini ele geçirdikten sonra devletin piyasadaki rolü büyük bir değişim geçirmiş, ülkeler özellikle ABD menşeli ÇUŞ akınına uğramıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında Keynesyen politikaların gözden düşmesi, ekonomide devlet müdahalesi ve piyasayı devletin yönetmesi konusunda eleştirilerin yükselmesiyle birlikte ekonomik sorunlara çare olarak sunulan neoliberalizm, bu ülkelerde askeri yönetimlerce tercih edilen ekonomik akım olmuştur. Başta Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Şili'de olmak üzere askeri yönetimlerin baskıcı yöntemleri altında uygulama koyulan neoliberal politikalar, 1970'li yıllardan itibaren ÇUŞ eliyle bölgedeki neredeyse tüm ülkeleri etkisi altına almıştır. Bu politikaların etkileri ise yalnızca ekonomide değil bölge haklarının yaşamlarının tüm noktalarında keskin bir şekilde hissedilmiştir.Item Federico Gravina'nın "Descripción de Constantinopla" adlı yapıtında dönemin İstanbul'u(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Çiçek, İbrahim Özgür; Kutlu, Mehmet Necati; İspanyol Dili ve EdebiyatıBu çalışmada XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu ve İspanya Krallığı arasındaki ikili ilişkiler ışığında İspanyol Deniz Kuvvetleri'nin on ikinci komutanı olan Federico Gravina'nın yaşamı ve 1788 yılında gerçekleştirdiği Türkiye görevi incelenmiştir. Bu görev sonucunda Gravina'nın İspanyolca olarak kaleme almış olduğu notlarından oluşan ve José María Sánchez Molledo'nun editörlüğünü üstlendiği Descripción de Constantinopla adlı eserinden ve eserde geçen anlatımlar aktarılmaya çalışılmıştır. İstanbul'un Anlatımı adıyla Yıldız Ersoy Canpolat tarafından Türkçeye çevrilen eserde Sánchez Molledo'nun ön sözüyle Osmanlı İmparatorluğu, XVIII. yüzyıl ikili ilişkileri, Gravina'nın kısa hayatı ve Türkiye yolculuğuna giriş yapıldıktan sonra Gravina'nın Madrit'te yer alan İspanya Kraliyet Sarayı Kitaplığında bulunan 162 folyo ve 6 bölümden oluşan notlarına geçilmektedir. Bu çalışmada, XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu tarihi, XVIII. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu – İspanya Krallığı ilişkileri, 1782 yılında imzalanan antlaşma, Federico Gravina'nın kısa yaşamı, İstanbul'un Anlatımı adlı eserin ayrıntılı analizi yer almaktadır.Item Gomara, Muradi ve Katip Çelebi’nin eserlerinde Oruç Reis imgesi(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Bozkurt, Halim Yiğit; Kutlu, Mehmet NecatiBu tez, Midilli Adasının Padişah II. Mehmet tarafından fethinden sonra adada doğmuş ve oradan dümen tutarak Türk denizciliğinin yüz akı olarak kabul görmüş Oruç ve Hızır Reisler hakkında İspanyol tarihçi Francisco Lopez de Gomara tarafından kaleme alınmış “Korsan Barbaros Kardeşlerin Vakayinamesi” şeklinde Türkçeye çevirebileceğimiz kitabı referans noktası almaktadır. Çalışma bu cihetle Oruç Reis’in bahsi geçen tarihçinin yaşadığı dönemde İspanyollar tarafından nasıl algılanıp anlatıldığı sorusuna bir cevap niteliği taşımaktadır. Osmanlı tarih anlatımında Oruç Reis imgesinin yansımaları ortaya konmak suretiyle İspanya’da Oruç Reis ile ilgili yazılmış bahsi geçen eserdeki imgenin kıyasının yapılması, İspanyol bakış açısına netlik kazandırması yönünden önemlidir. Kitapta Oruç Reis’in başından geçen hadiselerin anlatılması, Oruç Reis’in hayatını gözler önüne seren ve günümüze kadar gelmiş Osmanlı eserlerinden takip edilmek suretiyle kıyaslanarak İspanyol tarafının Oruç Reis’in yaptıklarının ne kadarına vakıf olduğunu göstermiştir. AbstractAs a reference point, this thesis takes the book that can be translated to English as “Chronicle of Corsair Brothers Barbarossa” written by Francisco Lopez de Gomara which is about Arudj and Khizir Barbarossa who were born in Lesbos where they started to set sail, honoring the Turkish Seamanship after the island was conquered by Mehmed II. Thus it is an answer to the question of how Arudj was perceived and told by Spaniards in the period of the aforementioned historian. The events that have been revealed concerning Arudj Reis’ experiences in the Book, enables the presentation of how much the Spanish side was competent about Arudj Reis’ activities through comparison of it with the Ottoman Works that are extant and display the life of Arudj Reis.Item Küba Devrimi ve dönemin Türk edebiyatında ve basınında yansımaları (1953-1962 arası)(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2014) Khalilov, Elnur; Kutlu, Mehmet Necati; Batı Dilleri ve EdebiyatıItem Latin Amerika kültüründe 'los Turcos' kavramının çağdaş Latin Amerika romanına yansıması(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2023) Çifter, Ayşe; Kutlu, Mehmet Necati; Batı Dilleri ve EdebiyatıBu tez çalışmasında, Latin Amerika kültüründe los turcos olgusunun Çağdaş Latin Amerika Romanına nasıl yansıdığı incelenmiştir. XIX. yüzyıl ortalarından başlayarak XX. yüzyıl başlarına kadar olan süreçte Osmanlı İmparatorluğu'ndan yüzbinlerce kişi Latin Amerika'nın farklı ülkelerine göç etmiştir. Çoğunluğu Suriye, Filistin ve Lübnan kökenli Hristiyan ya da Müslüman Araplardan, Rumlar ve Ermenilerden oluşan, içlerinde daha az sayıda Türk bulunan bu göçmenler Osmanlı pasaportu ile gittikleri Latin Amerika ülkelerinde los turcos yani 'Türkler' olarak anılmışlardır. Bir kısmı bir süre sonra geri dönse de bu göçmenlerin büyük bir çoğunluğu yerleştikleri ülkelerde yaşamaya devam etmiştir. Bahse konu göçmenler ilk göç ettikleri zamanlarda türlü sıkıntılar ve zorlu bir yaşam sürmüşler, hatta bazı ülkelerde yabancı düşmanlığı ve ayrımcılıkla karşılaşmışlardır. Hayallerinin ülkelerinde yeni bir hayat kurma niyetinde olan bu göçmenler her ne kadar kendilerini Latin Amerikalı gibi hissetseler ve topluma uyum sağlasalar da genellikle 'Türkler' olarak anılmaya devam etmişlerdir. Bu göçmenler zaman içinde toplumun yadsınamayacak bir parçası konumuna gelmiş, ve bulundukları ülkelerde başarıları ve yükselişleri ile de dikkat çekmişlerdir. Elbetteki bu göçmenler toplumsal yaşamda olduğu kadar Latin Amerika edebiyatında da var olmuşlar ve birçok romanda ana kahraman ya da ikincil karakterler olarak sıklıkla yer almışlardır. Bu tez ile Latin Amerika'nın Ana Limanlar Bölgesi'nde Brezilya ve Arjantin, And Bölgesi'nde Şili ve Peru, Karayipler'de Kolombiya ve Dominik Cumhuriyeti, Orta Kuzey Amerika'da ise Meksika ve Guatemala ülkeleri çağdaş romanlarındaki Osmanlı göçmeni karakterler yapısalcı çözümler yöntemiyle incelenmiş ve ön plana çıkan unsurlar tarihi araştırmaların bulgularıyla karşılaştırılmıştır. İnceleme sonucunda Osmanlı göçmenlerinin romanlara yansımasının büyük ölçüde gerçekçi olduğu sonucuna varılmıştır.Item Martín Luis Guzmán ve La Sombra Del Caudillo (Liderin Gölgesi) adlı eserinde tarihsel gerçeklik(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008) Kadıköylü, Neslihan; Kutlu, Mehmet Necati; İspanyol Dili ve EdebiyatıThe Mexican Revolution, being one of the most essential stages of the history of Mexico, had many significant influences in contemporary literature. It is certain that the necessity to narrate the events of that time, for most of the writers of that period, is represented to reveal the authors? proper opinions and to emphasize the injustice of the power and the inheritance of an insolvent revolution. By their intimate contact with the town, it is a novel of the social revolutionary castes. The authors of such novels concentrate in reproducing the reality of Mexico which makes them understand and also be understood better such a time where the peace was an utopia and every single Mexican shared the same drama.Martín Luis Guzmán, one of the most extraordinary authors of this type of literacy, always tried to express his own critics on the political facts. The Shadow of the Leader which is his most important work, without a doubt, is one of the most coherent classic novels about the politics and its leaders that was written in Mexico. In The Shadow of the Leader the electoral fight in the post revolutionary period is narrated. The author gives his novel an aim to express the historical fact happened at the 3 of October of 1927 which is about the execution of fourteen political prisoners on the highway of Cuernavaca-Mexico in HuitzilacItem Miguel Angel Asturias'ın El Senor Presidente (Bay Başkan) ve Mario Vargas Llosa'nın La Fiesta del Chivo (Teke Şenliği) adlı romanlarında diktatörlük teması ve diktatör figürü(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Kadıköylü, Neslihan; Kutlu, Mehmet Necati; Batı Dilleri ve Edebiyatı"Diktatörlük" ve "diktatör" romanları; bir yanda yıkıcı toplumsal süreçlerin, insanın değersizleşmesinin ve toplumsal yabancılaşmanın, diğer yanda ise tüm bunların üstesinden gelebilme umudunun bir ifadesidir. Latin Amerika'da XX. yüzyılın başlarına doğru filizlenmeye başlayan otoriter ve merkeziyetçi yönetimlerin ardından ortaya çıkan bu tür, dönemin toplumsal koşullarını çok boyutlu bir biçimde ele alarak güçlü bir toplumsal eleştiri ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, iki örnek eser olarak seçilen Bay Başkan ile Teke Şenliği'nde toplumsal yapıya ait unsurlar, bu yapıyı tanımlayan anahtar kavramlar ve kişiler arası otorite-itaat ilişkileri ile yazarların dünya görüşleri tartışılmış ve açıklanmaya çalışılmıştır. Bu doğrultuda Latin Amerika romanında diktatörlük temasının ve diktatör kimliğinin söz konusu eserler kapsamında ele alınışını açıklamak, metinlerin konu edindiği dönemleri edebiyat sosyolojisi bağlamında anlamak ve süreç içinde değişime uğrayan toplumsal yapıları ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırmada Bay Başkan ve Teke Şenliği adlı eserler, Lucien Goldmann'ın oluşumcu yapısalcılık adlı yöntemi doğrultusunda incelenmiştir. Edebiyat sosyolojisi alanında kendisinden önceki çalışmalara yenilerini ekleyen Goldmann'ın geliştirdiği bu yöntem, eseri kaleme alan yazarın içinde yaşadığı toplumun yapısını ve eserin ortaya konmasına yol açan koşulları göz önünde bulundurmaktadır. Ayrıca farklı dönemlerde yazılmış olan bu eserlerdeki toplumsal yapı ve ilişkileri daha ayrıntılı açıklayabilmek amacıyla Norbert Elias'ın ilişkisel sosyolojisinden de yararlanılmış ve süreç temelli bir bakışla değerlendirmeler yapılmıştır. Otorite-itaat ilişkileri üzerine açıklamalar kısmında ise, Erich Fromm'un özgürlükten kaçış mekanizmalarından biri olarak açıkladığı robot uyumluluğu kavramından yararlanılmıştır. Sonuçlar açısından bakıldığında, her iki eserde de gerçeğe uygun birer roman evreni yaratıldığı, eserlerdeki toplumsal yapıların, ilişkilerin ve yapıları oluşturan süreçlerin Goldmann'ın belirttiği gibi tutarlı bir biçimde kurgulandığı görülmüştür. Ayrıca her iki eserde toplumun derin bir yabancılaşma içinde varlığını sürdürdüğü, genel olarak diktatörü mitleştirdiği ve diktatöre koşulsuz bir biçimde itaat ettiği görülmüştür. Ancak Vargas Llosa'nın –Asturias'ın aksine– bu bakış açısını yıkmaya çalıştığı ve diktatörü tanrısallaştırmak yerine onu "ölümlü ve iktidarsız bir fani" olarak betimlediği fark edilmektedir. Eserlerde, toplumsal açıdan belirlediğimiz ve o dönemde Guatemala'da ve Dominik'te hâkim olan toplumsal anlayışı yansıttığını düşündüğümüz başlıca kavramlar ise; "yabancılaşma", "şiddet/işkence", "adaletsizlik", "iletişimsizlik", "korku", "tutsaklık" ve "ölüm"dür. Ayrıca Teke Şenliği'nde tüm bunların yanı sıra, bir iktidar aracı olarak "cinsellik" ile Erich Fromm'un tanımıyla "robot uyumluluğu" da yer almaktadır. Araştırmanın son aşamasında seçilen eserler ilişkisel sosyoloji açısından değerlendirilmiştir. Buna göre; diktatörler ve sarayları ile geniş halk kitlelerinin gündelik yaşamdaki ilişkilerinin her iki eserde de geniş yer tuttuğu ve bu ilişkilerin – Norbert Elias'ın ifade ettiği gibi– toplumsal yapıyı çözümleme noktasında son derece önemli veriler sağladığı belirlenmiştir. Ayrıca eserlerdeki rejimlerin iç yapısının bir tür "saray toplumu" olarak şekillendiği ve saray çevresindeki elitler arası çatışmaların, aralarındaki rekabet ve gerilimin diktatörü iktidarda tutan önemli bir iktidar aracı olduğu görülmüştür.Item Osmanlı hilalinin altında bir venezuelalı ve anlatılarında yer alan 1915 yılı olayları hakkında bazı değerlendirmeler(2006) Kutlu, Mehmet NecatiRafael de Nogales Méndez Birinci Dünya Savaşı döneminde, yabancı askeri uzman olarak Osmanlı Ordusunda görev yapmış bir Venezuela vatandaşıdır. 14 Ekim 1877'de Venezuela'nın Táchira eyaletinin başkenti olan San Cristobal şehrinde doğan Rafael de Nogales Méndez, 1915 yılının Ocak ayında İstanbul'a gelmiş, 1919 yılına kadar Osmanlı Ordusunda önce Yüzbaşı, daha sonra Binbaşı olarak görev yapmıştır. Nogales yaşamının bu dönemi ile ilgili bilgi ve hatıralarını derleyerek daha sonra yayımlanan “Hilal Altında Dört Yıl” ve “Hatıralar” adlı kitaplarına yansıtmıştır. Bu çalışma kapsamında Nogales’in yaşamı ve ülkemizdeki faaliyetlerine kısaca değinildikten sonra, bu esrarengiz asker-yazarın 1915 yılında bizzat şahit olduğu Van Ermeni ayaklanması hakkındaki ifadelerinden bazıları ortaya konacak ve bu konuda bazı yorumlar öne sürülecektir. Rafael de Nogales Méndez is a Venezuelan citizen who served in the Ottoman Army as a foreign expert during the First World War. Rafael de Nogales Méndez who was born in 1877 in San Cristobal, the capital of the Venezuelan State of Táchira, had come to İstanbul in January 1915 and had served in the Ottoman Army, first as captain and as a major later. Nogales compiled information and his memoirs and reflected them into his books titled “Four Years Beneath The Crescent” and “Memoirs” edited later. In the context of this study first of all, some basic information on Nogales’ life and his activities in our country will be provided, later some observations by Nogales on the Armenian Revolt that occurred in Van during 1915 will be given and some commentaries on this subject will be made.Item Pinochet askeri yönetimine karşı barışçıl bir kadın protestosu: Arpillera hareketi(Ankara : Ankara Üniversitesi : Sosyal Bilimler Enstitüsü : Latin Amerika Çalışmaları Anabilim Dalı, 2019) Göknar, Münevver; Kutlu, Mehmet Necati; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiŞili'de 1970 yılında seçimle başa getirilen sosyalist lider Salvador Allende yönetimi, görevde olduğu üç yıl boyunca ülkede önemli değişikliklere neden olan uygulamalar gerçekleştirmiştir. Devletin toplumsal alandaki sorumluluklarının arttığı, halk arasındaki gelir dağılımının dengelenmeye çalışıldığı, bakırın millileştirildiği bu dönem ülke içinde menfaatleri sarsılan kesimleri hoşnutsuz ederken ABD'nin de ülkedeki ve bölgedeki çıkarları zarar görmekteydi. ABD'ye göre bölgede komunizm tehlikesinin yayılması olarak yorumlanan bu gelişme engellenmeliydi. Bu bağlamda ABD harekete geçerek, ülke içindeki toplumsal kutuplaşmaları destekledi. ABD tarafından uygulanan ekonomik ambargolar, bakır fiyatlarına uygulanan müdahaleler, siyasi karalamalar ve askeriye içinde adam satın almalar gibi darbeye ortam hazırlayan gelişmelerin neticesinde 11 Eylül 1973 yılında Augusto Pinochet önderliğinde başarılı bir askeri darbe gerçekleştirildi. Bu darbe sonucunda yönetimi ele geçiren cunta 17 yıl gibi uzun bir süre yönetimde kalmıştır. Pinochet'in otoriter rejimi ülkede sayısız insan hakları ihlaline neden olurken politik baskı ve şiddetin yoğun olarak yaşandığı bu yıllarda rejime muhalif her türlü eylem yasaklanmış ve cezalandırılmıştır. Askeri yönetimin insan hakları ihlalleri kapsamında değerlendirilen uygulamaları arasında kuşkusuz en acımasız olanlarından biri gözaltında kaybedilenler vakasıdır. Cunta yönetimi sırasında politik nedenlerle gözaltına alınıp kendilerinden bir daha hiçbir zaman haber alınamayan bu kişilerin yakınları, özellikle kadınlar, kaybedilen yakınlarının akıbeti öğrenme yolunda resmi kanallardan kesin bir cevap alamamanın çaresizliği ile baş başa bırakılmışlardır. Cunta yönetimi sırasında Katolik Kilisesi, askeri yönetimin mağdur ettiği kimseleri koruması altına alarak bu kişilere ekonomik, hukuki ve psikolojik destek sağlama görevini üstlenmiştir. Kayıp yakını kişiler tarafından gerçekleştirilen Arpillera Hareketi de yine Katolik Kilise'si bünyesinde oluşturulan bir kadın grubunun öncülüğünde başlatılmıştır. Rejimin kaybettiği eşlerini, çocuklarını, babalarını arayan bu kadınlar halihazırda bildikleri dikiş nakış yöntemlerini kullanarak cunta yönetiminin uygulamalarını eleştiren el sanatı ürünler ortaya koymuşlardır. Arpillera denilen bu duvar askılıklarında, ülkede yaşanan insan hakları ihlallerini, ekonomik ve politik sorunları resmetmişler ve ortaya çıkarılan bu ürünler Kilise'nin aracılığıyla Kanada, ABD, İsviçre, Fransa gibi ülkelere gönderilerek buralarda ilgili insan hakları derneklerinde satışa sunulmuştur. Böylelikle ülkede yaşananlara dair uluslararası kamuoyunun bilgilendirilmesi ve demokrasinin yeniden tesis edilmesi için ihtiyaç duyulan uluslararası desteğin elde edilmesi sağlanmıştır. Kadılar ise bu hareket sayesinde politik alanda daha önce benimsedikleri pasif izleyici rolden sıyrılarak toplumsal olaylarda aktif katılım gösteren vatandaşlara dönüşmüşlerdir. The administration of the socialist leader Salvador Allende, which was elected in Chile in 1970, carried out practices in the three years in office that caused significant changes to the country. In these three years, the responsibilities of the state in the social sphere increased, the state tried to balance the distribution of income and nationalized the copper. All these displeased the riches in the country whose interests did not align with the state's, fearing personal economic loss, also the benefits of the United States in Chile and in the region were harmed. These changes were interpreted by USA as the spread of the danger of Communism in the region which must have been prevented. In this context, the USA acted to support social polarization within country. On September 11, 1973, a successful military coup was led by Augusto Pinochet as a result of the circumstances that brought to the coup, such as economic embargoes imposed by the USA, interventions applied to the copper prices, political doodles and bribing military personel. After the military overthrow, the junta headed by Pinochet ruled the country for 17 years. Pinochet's authoritarian regime caused countless human rights violations in the country and in those years when political oppression and violence were intensely experienced, all actions against to the regime were banned and punished. One of the most brutal practices of military junta, which is considered within the scope of human rights violations, is the case of disappearances. The relatives of these people, especially women, were left in the despair of not getting any clear answer from the official channels in the way of learning about whereabouts of their loved ones. During the junta's rule, the Catholic Church undertook the task of the protection of those who were the victims of the military rule by providing them economic, legal and psychological support. The Arpillera Movement, which was carried out by the women relatives of the disappeared people, was initiated under the sponsorship of the Catholic Church. These women who searched for their husbands, children or fathers which were detained-disappeared by junta, used hand stich embroidery methods that they already had known and put up handcrafts products called Arpillera which criticized the practices of the junta. These Arpilleras, wall-hangings, depicted human rights violations, economic and political problems in the country and were sent to the countries such as Canada, USA, Switzerland and France through the Church and sold to the related human rights associations. In this way, the international public opinion about what was going on in the country and the international support for the restoration of democracy were achieved. Women, on the other hand, through this movement abandoned the passive tracer role they had previously adopted in the political arena and became citizens with an active participation in social lifeItem Relaciones entre el imperio otomano y America Latina a lo largo del siglo xix(Ankara : Publicaciones de la Universidad de Ankara, 2019) Kutlu, Mehmet Necati; Toledo, Hale; Yalçın, Perihan; Yurtaydın, Erkan; Erdem, Gökhan; Güler, Cağfer; Kadıköylü, Neslihan; Seçkin, Fatma Öznur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Relaçoes imperio Otomano - America Latina ao longo de seculo xix(Ankara : Universidade de Ancara, 2019) Kutlu, Mehmet Necati; Toledo, Hale; Yalçın, Perihan; Yurtaydın, Erkan; Erdem, Gökhan; Güler, Cağfer; Kadıköylü, Neslihan; Seçkin, Fatma Öznur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri belgeleri ışığında Cumhuriyet Dönemi Türkiye-Küba ilişkilerine kronolojik bir bakış(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010) Valido santiesteban, Yoenia; Kutlu, Mehmet NecatiÖZET \r\n \r\nGünümüzde Küba ile Türkiye arasındaki ilişkilerin, Cumhuriyet dönemindeki \r\ngeçmişini incelemek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet \r\nArşivleri’nden ve Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinden alınan belgelerin ışığında \r\nhazırlanan bu tezde, sırasıyla her iki ülkenin tarihi üzerinde durulmuş ve tarihsel \r\nkronolojileri hazırlanmıştır. Bu bölümlerin araştırılacak ilişkiler açısından ışık tutar \r\nnitelikte olması hedeflenmiştir. \r\nAraştırma XX. yüzyıl ilişkilerinin konu almasına karşın, tarihsel süreç ele \r\nalınırken İspanyol sömürge dönemine ve bağımsızlık mücadelelerine kısa bir şekilde \r\ndeğinilmiş, daha sonra Amerika Birleşik Devletleri işgali, son olarak devrim süreci \r\nFidel Castro’nun başkanlıktan çekilişine dek aktarılmaya çalışılmıştır. Benzer şekilde \r\nTürkiye Cumhuriyeti tarihinden bahsederken Osmanlı İmparatorluğu’nun \r\nyıkılışından Atatürk’ün ölümüne ve günümüze kadar olan tarihsel süreç ortaya \r\nkonmaya çalışılmıştır. \r\nTürkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri taranarak Türkiye \r\nCumhuriyeti ile Küba Cumhuriyeti arasındaki ikili ilişkiler ortaya konmaya \r\nçalışılmıştır. Elde edilen belgeler tarandıkça dünyadaki siyasal ve ekonomik \r\nkonjonktüre uygun olarak Küba Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki \r\nilişkilerin zamana göre değiştiği saptanmıştır. Taranan belgeler ile 1926 yılında \r\nİstanbul’da var olan bir Küba Konsolosluğu’ndan ve konsolosun belgelerini \r\nsunmasından söz edilmesi, bu konsolosluğun Osmanlı döneminde kurulmuş \r\nolduğunu, dolayısıyla bu dönemde diplomatik personelin bulunduğunu ve ikili \r\nilişkilerin başlamış olup kesintisiz devam ettiğini bizlere düşündürmüştür. Soğuk Savaş döneminde ise farklı kutuplarda bulunan iki ülke ilişkilerinin azalmaya \r\nbaşladığı erişilebilen belge sayısından ve belgelerin içeriklerinden anlaşılmaktadır. \r\nXX. yüzyılın ikinci yarısından sonra ise ilişkiler yeniden canlanmaya \r\nbaşlamış, gerek ekonomik, gerek kültürel, gerekse de eğitim alanında birçok anlaşma \r\nimzalanmıştır. Yapılan tarihsel, kronolojik ve belgesel çalışmanın sonucunda, iki \r\nülke arasındaki ilişkilerin tahmin edilenden daha eskiye dayandığı ve günümüzde \r\nilişkilerin giderek güçlenmekte olduğu ortaya konmuştur. \r\n \r\n\r\nSUMMARY \r\n \r\nThis work aims at studying the relations between Cuba and Turkey in the \r\nperiod enclosing the birth of the Republic of Turkey and present time. To achieve \r\nthis goal documents from the Archives of the Prime Ministry of Turkey and from the \r\nweb site of the Ministry of Foreign Affairs of Turkey have been analyzed according \r\nto the history of the two countries. \r\nIn spite of the fact that the topic of this work is the study of the bilateral \r\nrelations in the Twentieth Century, it’s been necessary to refer to the Spanish \r\nColonialism in Cuba and the struggle of its people for the independence; to continue \r\nwith its occupation by the United States until the triumph of the Cuban Revolution \r\nand Castro’s delegation of powers to Raúl Castro. Also the history of the Republic of \r\nTurkey was analyzed, from the fall of the Ottoman Empire to the death of Atatürk up \r\nto present time. \r\nThe relations between Cuba and Turkey in the Twentieth Century were put \r\nforward after a thorough research in the Archives. By analyzing the content of the \r\ndocuments according to their political conjuncture it’s been stated that that a \r\nconsulate had been established during the Ottoman Empire and relations started and \r\ncontinued without interruption. During the Cold War relations have weakened by the \r\nopposite positions the two countries held. After the second half of the Twentieth \r\nCentury the relations started to recover and continue to develop nowadays.\r\nItem Vahşiden marjinale Peru yerli kimliğinin edebiyatta "öteki" olarak temsili(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021) Yöney, Gülşah Pilpil; Kutlu, Mehmet Necati; İspanyol Dili ve EdebiyatıThis thesis examines how the Peruvian indigenous identity is treated as "the other" in literature from the Spanish conquest until the end of the 20th century. In 1532, the local community was defined as indigenous for the first time when the Spanish set foot on the Inca lands. The Spanish chroniclers who wrote the first texts about the indigenous people depicted their appearance, behavior, beliefs and traditions. However, these works contain many interpretations and prejudices regarding the indigenous people who are evaluated within the European paradigm. Throughout the colonial period, the repetitive negative attributions turned into stereotypes and were reflected even in the works of the Mestizo and indigenous authors. By this point, literature has defined "us" and "others" and determined the characteristics of the indigenous identity. With the independence of Peru from the Kingdom of Spain in 1821, the "Peruvian" national identity that encompasses all segments of the society was built. In this process, the authors approached the indigenous in an inclusive but above-all manner and suggested conditions that would enable the native to be included in a homogeneous society. The indigenism movement that emerged in the 1920s handled the indigenous within its own cultural universe. The literature focuses on the indigenous' inability to integrate with the ideal of a homogeneous society and on the problem of belonging between two cultures. The new indigenism that has emerged since the 1950s conveys the silent struggle of the indigenous against the landowners and multinational corporations in the Andes in a magical realistic style. In the same years, the natives who migrated from the Andes to Lima were marginalized in urban realist works as the marginals of the big city.Item XIX. Yüzyıl boyunca Latin Amerika-Osmanlı devlet ilişkileri(Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi, 2019) Kutlu, Mehmet Necati; Toledo, Hale; Yurtaydın, Erkan; Güler, Cağfer; Kadıköylü, Neslihan; Yalçın, Perihan; Erdem, Gökhan; Seçkin, Fatma Öznur; Kılıç, Özcan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAnkara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenen “Bağımsızlıklarının 200. Yılında Latin Amerika-Osmanlı Devleti İlişkilerinin Başlangıcı” adlı I. projemiz kapsamında Latin Amerika ülkeleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkilerin başlangıç dönemi incelenmiştir. Birinci projenin devamı niteliğinde yapılan “XIX. Yüzyıl Boyunca Latin Amerika-Osmanlı Devleti İlişkileri” başlıklı ikinci projede ise Osmanlı Devleti ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilişkilerin sosyal, ekonomik ve diplomatik açıdan daha da derinleştiğini ve daha geniş kapsamda ele alındığı gözlemlenmiştir. Yaptığımız çalışma neticesinde, XIX. yüzyılın son çeyreğinde gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse dünyada yaşanan olayların Latin Amerika ülkeleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkileri ne derece etkilediğini anlama fırsatı bulunmuştur. Osmanlı arşivlerinde yapılan araştırmalarda elde edilen belgeler çerçevesinde yürütülen çalışmalarda, daha ziyade Osmanlı İmparatorluğu’ndan Latin Amerika ülkelerine yaşanan göçler ve bu göçler neticesinde kurulan ekonomik, sosyal ve diplomatik ilişkiler ele alınmıştır. Arşiv araştırmamız esnasında anılan dönemle ilgili olarak yalnızca sekiz Latin Amerika ülkesiyle alakalı belge bulunduğundan, projemiz Arjantin, Brezilya, Haiti, Küba, Meksika, Peru, Şili ve Venezuela ekseninde tamamlanmıştır. Her ülkenin kendine özgü bir ilişki geçmişi bulunmakla beraber, bahse konu ülkelerle Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin gelişme ekseni Osmanlı'dan bölgeye yapılan göçler ile ilgilidir. Göçlerin yaşanması, yoğunlaşması, göçle oluşan toplumların bulundukları ülkelerde karşılaştıkları sorunlar, bu ülkelerde yaptıkları, Osmanlı'nın almaya çalıştığı önlemler ve benzeri konuların öne çıktığı çalışmalar titizlikle araştırılarak hazırlanmıştır. Tarihsel yeni bilgi ve değerlendirmeleri açığa çıkaran, yalnızca Türkçe olarak ülkemizin hizmetine değil, İspanyolca ve Portekizce olarak bütün Latin Amerika ülkelerinde çalışmalar yapan araştırmacıların da hizmetine sunulacak olan bu çalışma ile bölge ile ilişkilerimizi anlatan literatüre önemli katkı sağlandığı değerlendirilmektedir. Latin Amerika ülkelerindeki akademik çevrelerin olduğu gibi diplomatik çevrelerin de hizmetine sunulması öngörülen bu çalışma, günümüzde oldukça hız kazanan Latin Amerika - Türkiye ilişkilerinin ve bölge ülkelerinde bulunan "los turcos" gerçeğinin, tarihsel gidişatını ve oluşumunu anlayabilmemiz ve gerek bugüne gerekse geleceğe dair çıkarımlar yapabilmemiz için son derece faydalı bir çalışma olmuştur.Item XİX. yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu - Latin Amerika ilişkileri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Kutlu, Mehmet Necati; Toledo, Hale; Yalçın, Perihan; Yurtaydın, Erkan; Erdem, Gökhan; Güler, Cağfer; Kadıköylü, Neslihan; Seçkin, Fatma Öznur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiItem Zoe Valdes ve eserlerinde kadın erkek ilişkileri(Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2009) Tekin, Burcu; Kutlu, Mehmet Necati; Batı Dilleri ve EdebiyatıZoé Valdés, who is one of the leading writers of Latin American Literature, managed to earn the interests of Cuban literature readers with his creations and politic views. She usually mention of his country with aspiration because of living far away from his country.The first thing that Valdés mentions in his books is the inconvenience that he feels about the political situation of his country and also the Fidel Castro's and his followers way of governing the country which caused the countries current situation. She is become a current issue which is opposite speeches for Fidel, and she is trying to show the Cuba?s domestic affairs with her own ideas.Authors another interest is male and female relationship subject. She narrates passionate love between male and female with using plain language in his creations. Generally, her creations are consist of female characters and these female characteristics are; obsessed, platonic lovers and sense of loneliness. Instead of the figure of classical women, our writer presents us a woman who is free to live every joy in the life especially the sexual ones with her own independence .Her creations draw attention to the other side of feminism with using female characters.In this dissertation, we went into the these three books La Nada Cotidiana , La Hija de Embajadora and Bailar Con La Vida. Also, these books? main characters are female and these characters? lugubrious marriages or unrequited loves are at first place. The first book La Nada Cotidiana is mention about joyless and unloving marriage, the second book which name is La Hija de Embajadora is mention about Daniela?s love with French thief and in the end this love become a disaster, the last book, Bailar Con La Vida is talk about unhappy marriage between Peter and Canela. These three brave female characters are Cuban and Cuba is always being the special place for author. Although he is living in Paris, his mind and soul lives at Cuba.Zoé Valdés,who is keep the pot boiling at France, with his female and male relationship creations and different genre and perspective.