Browsing by Author "Alkan, Zeki"
Now showing 1 - 6 of 6
Results Per Page
Sort Options
Item Kedi ve köpeklerde intra-abdominal kitlesel lezyonların radyografik, ultrasonografik ve laparoskopik degerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) Khalilov, Sarvar; Alkan, ZekiKedi ve Köpeklerde ntra-abdominal Kitlesel Lezyonların Radyografik,Ultrasonografik ve Laparoskopik DegerlendirilmesiBu çalısmada; kedi ve köpeklerde radyografik ve ultrasonografik muayeneler sonucusaptanan intra-abdominal kitlesel lezyonların laparoskopik muayenesi sonucunda,elde edilen bulguların radyografik ve özellikle ultrasonografik bulgularlakarsılastırmalı degerlendirmesi yapılarak onkolojik hastalarda laparoskopinin tanıolanaklarının degerlendirilmesi amaçlanmıstır.Çalısmada materyal olarak; Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi CerrahiAnabilim Dalı Radyodiagnostik Ünitesi'ne intra-abdominal kitlesel lezyon süphesiile getirilip, klinik ve radyolojik muayeneler sonucu intra-abdominal kitlesel lezyontanısı konulan degisik ırk, yas, cinsiyet ve agırlıkta 7 kedi ve 13 köpek kullanıldı.Tez çalısmasının ilk asaması olan radyografik muayenelerde, 2 olgu dısında(2 ve 7 no'lu olgularda hafif dereceli asitesten kaynaklanan detay kaybı nedeniyleabdominal bölgenin degerlendirilmesi yapılamadı) tüm olgularda radyoopak kitlesellezyonlar ve bu lezyonların neden oldugu organlardaki genislemeler (organomegali)belirlendi. 2 olguda (4 ve 19 no'lu olgularda) ayrıca akciger metastazı saptandı.Ultrasonografik muayenelerde; 5'i kedi (1, 4, 6, 10 ve 20 no'lu olgular) 8'iköpek (2, 3, 8, 12, 13, 15, 16 ve 17 no'lu olgular) olmak üzere 13 olgudahepatomegali ve hepatomegaliye neden olan fokal ve multifokal kitlesel lezyonlar, 4olguda (6, 7, 9 ve 11 no'lu olgular) splenik tümörler, 1 olguda (11 no'lu olgu) renalkitlesel lezyonlar, 2 olguda (5 ve 19 no'lu olgular) genis çaplı abdominal tümörler ve2 olguda (14 ve 18 no'lu olgular) prostatik kitlesel lezyonlar belirlendi.Radyografik ve ultrasonografik olarak intra-abdominal lezyonların oldugubelirlenen 20 olgunun tümünde laparoskopik islem yapıldı. 4 kedi ve 9 köpektesaptanan kitlesel lezyonlardan ayrıca laparoskopik olarak biyopsi materyalleri alındı.Bir olguda (4 no'lu olgu) operasyon sonrası dönemde biyopsi komplikasyonu olaraklaparoskopik girislerden sızıntı tarzında hafif dereceli kanama sekillendi.Sonuç olarak, birçok bilimsel çalısmada denenmis ve yüksek oranda basarısaglamıs olması nedeniyle birçok yönteme alternatif bir yöntem olarak kabul edilenlaparoskopinin; direkt gözlem ve gerektigi durumlarda istenilen bölgelerden istenilenmiktarda biyopsi materyali alma olanagı saglaması gibi önemli avantajlarının yanısıra, radyografi ve özellikle ultrasonografi gibi yöntemler ile birlikte kullanıldıgızaman, geriatrik onkolojik hayvanlarda da basarılı bir sekilde uygulanabilecegikanısına varılmıstırAbstractLaparoscopic, Ultrasonographic and Radiologic Evaluation of Intra-abdominalMass Lesions in Cats and DogsIn this study, the diagnostic properties of the useage of laparoscopy inoncology patients was evaluated by comparing the findings with radiologic andultrasonographic examination results of intra-abdominal masses of cats and dogs.The material of the study was composed of 7 cats and 13 dogs with differentbreed, age, sex and weight which admitted to the radiodiagnostic facility of AnkaraUniversity, Faculty of Veterinary Medicine, Department of Surgery that werediagnosed for intra-abdominal masses using clinical and radiological examination.In the first stage of the study, which was radiological examination, except twocases (cases number 2 and 7, the abdominal area details were obscured by mildascites), all cases showed radioopaque mass lesions and increased size in the affectedorgans (organomegaly). In 2 cases (case number 4 and 19) metastases in the lungswas also seen.In the ultrasonographic evaluation, 13 cases ? 5 cats (case numbers 1, 4, 6, 10and 20) and 8 dogs (case numbers 2, 3, 8, 12, 13, 15, 16 and 17) ? were diagnosed ashepatomegaly and focal and multifocal lesions which caused hepatomegaly, 4 cases(cases 6, 7, 9 and 11) were diagnosed as splenic tumors, 1 case (case 11) wasdiagnosed as renal mass lesions, 2 cases (cases 5 and 19) were diagnosed as largeabdominal tumor and 2 cases (cases 14 and 18) were diagnosed as prostatic masses.All 20 cases that were diagnosed as intra-abdominal lesions usingradiography and ultrasonography were examined by laparoscopy. Biopsies weretaken using laparoscopy from 4 cats and 9 dogs that had masses. In one case, in thepost operative period, slight haemoragie of the laparoscopic port was seen as acomplication of biopsy.As a result, laparoscopy, which was used succesfully in numbers of studies,found as a valuable alternative to a lot of diagnostic measures, have the importantadvantage of providing direct examination and collecting biopsy material as needed;also when used with diagnostic methods such as radiography and especiallyultrasonography. Laparoscopic examination can also be used succesfully in geriatriconcology patientsItem Köpeklerde özefagus ve mide hastalıklarında endoskopik ve radyografik bulguların değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) İnce, Bülent Fahri; Alkan, ZekiBu çalışmada, veteriner hekimlik alanında rutin olarak kullanılan direkt ve indirekt radyografi ile elde edilen bulgular ve veteriner hekimlikte klinik uygulamaya yeni giren endoskopik değerlendirmelerden elde edilen bulgular karşılaştırılmış, her iki yöntemin avantaj ve dezavantajları değerlendirilmiştir. Çalışma materyalini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı kliniklerine, gastrointestinal sistem değerlendirmesi için getirilen 18 köpek oluşturdu. Çalışmada, önce fleksibl endoskop ile özefagus ve mide görüntülendi. Endoskopiden en az 24 saat sonra özefagus ve mide direkt ve indirekt radyografilerle değerlendirildi. Endoskopik ve radyografik incelemelerde 2 olguda (5 ve 14 no'lu olgular) özefagusta, 2 olguda (13 ve 17 no'lu olgular) midede yabancı cisme rastlandı ve yabancı cisim endoskopik olarak çıkartıldı. 1 olguda (9 no'lu olgu) özefagus lumeninde neoplazi, 1 olguda (20 no'lu olgu) ise gastro-özefageal reflü izlendi. 12 olguda ise gastrit belirtileri izlendi. Yapılan çalışmada, direkt ve indirekt radyografik uygulamaların, özefagus ve mide hastalıklarının tanısında, mukozal yüzeylerdeki lezyonlar hakkında bilgi sağladığı ancak lezyonların yaygınlığı ve özelliği hakkında minimal düzeyde değerlendirmeye olanak verdiği görüldü. Endoskopik incelemenin ise organ mukozasının direkt olarak görüntülenmesine imkan sağladığı, bu sebeple lezyon tanısında daha üstün olduğu belirlendi. Endoskopik inceleme ile sadece 2 hastada fonksiyonel değerlendiilme yapılabildi. Diğer 16 olguda fonksiyonel değerlendirme için indirekt radyografinin daha fazla bilgi sağladığı belirlendi. Çalışmanın sonucunda, özefagus ve mide hastalıklarının tanısında her iki yöntemin de beraber kullanılmasının avantajlı olduğu kanısına varıldı.AbstractIn this study, findings gathered from endoscopy and, direct and indirect radiography, which is a routine diagnostic method for veterinary practice has been compared and also advantages and disadvantages of both method has been evaluated. Material of the study was consisted of 18 dogs, which were taken to Ankara University Faculty of veterinary Medicine, Department of Surgery for GIS evaluation. In the study, first practice was endoscopy. Both esophagus and stomach were evaluated. After (at least) 24 hours, direct and indirect radiograms were taken. With the endoscopy and radiography; foreign bodies in esophagus in 2 patients, foreign bodies in stomach in 2 patients were determined and foreign bodies were extracted endoscopically. 1 patient were determined with esophageal neoplasia. Within the endoscopic evaluation of a patient, gastroesophageal reflux were monitored. Rest of the patients were diagnosed as gastritis. Th study shows that, direct and indirect radiographic surveys give information for mucosa of the esophagus and stomach. But with the radiograms, information about the localization and status of the lesions are minimum. Nevertheless, Endoscopic evaluation of these organs provide more superior information for the determination of the lesions, becouse endoscopy gives an opportunity to see mucose directly. But, only in 2 patients, endoscopy provided information for functional evaluation of the GIS. Rest of the patients were evaluated for functionality with indirect radiograms. So as a conclusion; both methods must be used simultaneously to define the problem accurately.Item Köpeklerde özefagus ve mide hastalıklarında endoskopik ve radyografik bulguların değerlendirilmesi(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2008) İnce, Bülent Fahri; Alkan, ZekiBu çalışmada, veteriner hekimlik alanında rutin olarak kullanılan direkt ve indirekt radyografi ile elde edilen bulgular ve veteriner hekimlikte klinik uygulamaya yeni giren endoskopik değerlendirmelerden elde edilen bulgular karşılaştırılmış, her iki yöntemin avantaj ve dezavantajları değerlendirilmiştir.Çalışma materyalini, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı kliniklerine, gastrointestinal sistem değerlendirmesi için getirilen 18 köpek oluşturdu. Çalışmada, önce fleksibl endoskop ile özefagus ve mide görüntülendi. Endoskopiden en az 24 saat sonra özefagus ve mide direkt ve indirekt radyografilerle değerlendirildi.Endoskopik ve radyografik incelemelerde 2 olguda (5 ve 14 no'lu olgular) özefagusta, 2 olguda (13 ve 17 no'lu olgular) midede yabancı cisme rastlandı ve yabancı cisim endoskopik olarak çıkartıldı. 1 olguda (9 no'lu olgu) özefagus lumeninde neoplazi, 1 olguda (20 no'lu olgu) ise gastro-özefageal reflü izlendi. 12 olguda ise gastrit belirtileri izlendi.Yapılan çalışmada, direkt ve indirekt radyografik uygulamaların, özefagus ve mide hastalıklarının tanısında, mukozal yüzeylerdeki lezyonlar hakkında bilgi sağladığı ancak lezyonların yaygınlığı ve özelliği hakkında minimal düzeyde değerlendirmeye olanak verdiği görüldü. Endoskopik incelemenin ise organ mukozasının direkt olarak görüntülenmesine imkan sağladığı, bu sebeple lezyon tanısında daha üstün olduğu belirlendi. Endoskopik inceleme ile sadece 2 hastada fonksiyonel değerlendiilme yapılabildi. Diğer 16 olguda fonksiyonel değerlendirme için indirekt radyografinin daha fazla bilgi sağladığı belirlendi. Çalışmanın sonucunda, özefagus ve mide hastalıklarının tanısında her iki yöntemin de beraber kullanılmasının avantajlı olduğu kanısına varıldı.AbstractIn this study, findings gathered from endoscopy and, direct and indirect radiography, which is a routine diagnostic method for veterinary practice has been compared and also advantages and disadvantages of both method has been evaluated.Material of the study was consisted of 18 dogs, which were taken to Ankara University Faculty of veterinary Medicine, Department of Surgery for GIS evaluation. In the study, first practice was endoscopy. Both esophagus and stomach were evaluated. After (at least) 24 hours, direct and indirect radiograms were taken.With the endoscopy and radiography; foreign bodies in esophagus in 2 patients, foreign bodies in stomach in 2 patients were determined and foreign bodies were extracted endoscopically. 1 patient were determined with esophageal neoplasia. Within the endoscopic evaluation of a patient, gastroesophageal reflux were monitored. Rest of the patients were diagnosed as gastritis.Th study shows that, direct and indirect radiographic surveys give information for mucosa of the esophagus and stomach. But with the radiograms, information about the localization and status of the lesions are minimum. Nevertheless, Endoscopic evaluation of these organs provide more superior information for the determination of the lesions, becouse endoscopy gives an opportunity to see mucose directly. But, only in 2 patients, endoscopy provided information for functional evaluation of the GIS. Rest of the patients were evaluated for functionality with indirect radiograms. So as a conclusion; both methods must be used simultaneously to define the problem accurately.Item Radiographic and ultrasonographic evaluation of the upper urinary tract diseases in dogs: 22 cases(2006) Temizsoylu, M. Doğa; Bumin, Ali; Kaya, Mahir; Alkan, ZekiThe objectives of the present study were to describe the complementary use of radiography and ultrasonography in the diagnosis of upper urinary tract disorders in dogs, and to compare ultrasonographic findings with the survey and contrast radiographic findings in the evaluation of canine upper urinary tract diseases. The study materials were composed of 22 dogs of various breed, age, and sex with upper urinary tract diseases. Pyelonephritis (9 cases), acute renal failure (7 cases), policystic renal disease (2 cases), bilateral hydronephrosis (one case), radiopaque nephrolith (2 cases), unilateral ectopic ureter (one case) were diagnosed radiographically and ultrasonographically. The results of the present study indicate that ultrasonography was more sensitive than radiography in diagnosis of upper urinary diseases but was incapable in qualitative evaluation of renal functions and in examination of the ureters. Survey radiographs had little value in the diagnosis of pyelonephritis, disorders of renal pelvis, ureters except for the identification of radiopaque nephrolith. It was determined that EU was valuable for determination of the ectopic ureter, hydronephrosis, and evaluation of renal function. Bu çalışmada köpeklerde üst üriner sistem hastalıklarının tanısında radyografi ve ultrasonografi kullanımını tartışmak ve ultrasonografik bulgular ile direkt ve indirekt radyografik bulguları karşılaştırmak amaçlandı. Çalışma materyalini üst üriner sistem hastalığı olan değişik ırk, cinsiyet ve yaşta 22 köpek oluşturdu. Radyografik ve ultrasonografik muayene sonucunda pyelonefritis (9 olguda), akut renal yetmezlik (7 olguda), polikistik renal hastalık (2 olguda), hidronefrozis (1 olguda), radyoopak nefrolit (2 olguda) ve unilateral ektopik üreter (1 olguda) tanısı konuldu. Bu çalışmanın sonunda köpeklerin üst üriner sistem hastalıklarının tanısında ultrasonografinin radyografiden daha hassas bir teknik olduğu ancak böbreklerin fonksiyonel olarak değerlendirilmesi ve üreterlerin incelenmesinde ise ultrasonografinin yetersiz kaldığı görüldü. Direkt radyografiler, radyoopak böbrek taşlarının belirlenmesi dışında pyelonefritis, pelvis renalis bozuklukları ve üreterlerin değerlendirilmesinde çok az bilgiye sahipti. Ektopik üreter, hidronefrozis ve böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesinde EU’nin değerli bir teknik olduğu belirlendi.Item Tavşanlarda deneysel kornea alkali yanıklarının sağaltımında kornea-konjunktival transpozisyon ile limbal kök hücre transplantasyon tekniklerinin karşılaştırılması(Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2009) Sancak, İrem Gül; Alkan, ZekiKorneal yüzey bozukluğu ile sonuçlanan hastalıklarda korneal saydamlığın tekrar sağlanması amacıyla konjunktival pedigle greft veya kornea konjunktival transpozsisyon (KKT) yöntemlerinden biri sıklıkla uygulanmaktadır. Son zamanlarda insan hekimliğinde amniyotik membran uygulaması veya limbal kök hücre transplantasyonu (LKHT) uygulanmaktadır. Çalışmada, kornea sağaltımında KKT uygulaması ve elde edilen bulguları ile beşeri hekimlikte kullanılan LKHT uygulaması ve elde edilen bulguları karşılaştırarak, kök hücre kullanımının sağladığı yararın ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla değişik yaş ve cinsiyette toplam 18 adet Yeni Zelanda tavşanı kullanıldı. Deneklerin birer korneasında 4 N NaOH emdirilmiş filtre kağıdı ile alkali yanık oluşturuldu ve üç gruba ayrıldılar. Korneal yanık oluşumunu takiben birinci günde ilk gruba kornea konjunktival transpozisyon (KKT), ikinci gruba limbal kök hücre transplantasyonu (LKHT) uygulandı. Üçüncü grup olan kontrol grubu ise kendiliğinden iyileşmeye bırakıldı. Postoperatif 6 aylık gözlem boyunca oftalmoskopik bulgular haftalık periyotlar halinde not edildi. Tüm olguların klinik muayenelerinde; periferal korneal 3600 yüzeyel-derin neovaskularizasyon, merkezi saydamlıktaki değişmeler gözlendi. Süre sonunda ekstirpe edilen gözler histopatolojik olarak incelendi. Gruplar arasında, bağ doku reaksiyonu, neovaskularizasyon, yangısal reaksiyon, nekroze alan ve epitel hiperplazisinin histopatolojik bulguları değerlendirildi. Klinik muayene ölçütlerinden neovaskularizasyonun, kontrol grubunda LKHT ve KKT uygulanan gruba göre daha fazla olduğu gözlendi. Merkezi opasitenin; tüm KKT olgularında 15. günün sonuna kadar, tüm LKHT olgularında 2. aya kadar devam ettiği 2. aydan itibaren de olguların %50'sinin yarı saydam olduğu izlendi. Kontrol grubunda 1. aydan itibaren tüm olguların merkezi kornealarının opak olduğu izlendi. Korneanın yarı saydam duruma gelmesi; tüm KKT olgularında 1. aydan itibaren LKHT olgularının % 50'sinde ise 2. aydan itibaren gerçekleştiği izlendi. Kontrol grubunda yarı saydam korneanın hiçbir olguda izlenmediği belirlendi. Merkezi skar çapında azalmanın; tüm LKHT grubunda 1. aydan itibaren gözlendiği kontrol grubunda ise merkezi skar çapının aynı kaldığı gözlendi. Histopatolojik incelemede kontrol grubu ile karşılaştırıldığında neovaskularizasyonun LKHT ve KKT uygulan gruplarda istatistiksel yönden belirgin bir fark olduğu tespit edildi (p<0.01). Bağdoku reaksiyonunun ise LKHT grubu ile KKT grubunda aynı iken kontrol grubunda her iki gruba oranla yüksek olduğu belirlendi (p<0.01). Yangısal reaksiyon açısından yöntemler arasında ve kontrol grubunda anlamlı bir fark bulunamadı (p>0.05). Korneal kalınlaşma açısından kontrol grubunun LKHT ve KKT gruplarına göre daha yüksek olduğu izlendi (p<0.05). Epitel hiperplazisi açısından, KKT grubunun LKHT ve kontrol grubuna göre düşük olduğu belirlendi (p<0.05). Nekrotik dokunun, kontrol grubunda KKT ve LKHT gruplarına oranla yüksek olduğu izlendi (p<0.05). Konjunktiv dokuya, LKHT ve kontrol grubuna oranla KKT grubunda yüksek olduğu izlendi (p<0.001). Çalışma sonunda klinik ve histopatolojik bulgular sonucunda otolog LKHT uygulamasının korneanın sağaltımında saydamlığın tekrar oluşturulmasında ve vaskularizasyonun engellenmesinde etkili bir yöntem olduğu belirlendi. AbstractConjunctival pedicle graft and cornea conjunctival transposition (CCT) techniques are both commonly used to restore corneal clarity in diseases resulting with corneal surface disorders. Recently application of amniotic membrane or limbal stem cell transplantation (LSCT) is used in human ophthalmology. In the present study the results obtained from CCT used in the restoration of cornea are compared to the results gathered from LSCT used in human medicine to determine the benefits of stem cell usage. Different age and gender 18 New Zealand rabbits were used. Alkaline burn was formed with 4 N NaOH immersed filter discs placed on the eye of each rabbit. Study was performed in three groups. On first day following the alkaline burn, cornea conjunctival transposition (CCT) was applied into first group and limbal stem cell transplantation (LSCT) was performed on the second group. The third group was left for spontaneous healing as control group. Ophthalmascopic findings were noted in weekly intervals for 6 months period. Clinical evaluation of the cases was based on the 3600 peripheral corneal deep and superficial vascularization and central corneal clarity. At the end of the 6 month the eyes were extirpated for histopathologic evaluation. Obtained clinical findings were supported by histopathologic data such as connective tissue reaction, neovascularization, necrotic tissue and epithelial hyperplasia. Neovascularization which is a criterion for clinical examination, was observed more in the till the 15th day, in the LSCT group the opacity persisted for 2 months and after that 50% of the cases had semi transparent corneas. Corneal semi transparency stated during the first month fort he CCT group and 50% of the LSCT group from the second month. None of the corneas in the control group were semitransparent. Reduction of the central corneal scar tissue happened from the first month in LSCT group and size of the central corneal scar tissue did not changed. There was a significant difference in histopathological examination between LSCT and CCT applied groups compared to control group (p<0.01). While there was a similarity in fibroid tissue reaction between LSCT group and CCT group, it was higher in control group compared to both groups (p<0.01). There was no significant difference between groups for inflammation reactions (p>0.05). Corneal thickness was significantly higher in control group compared to LSCT and CCT group. However, epithelial hyperplasia was less common finding in CCT compared to LSCT and control group (p<0.05). But, necrosis was observed significantly more in control group compared to CCT and LSCT group (p<0.05). Conjunctival tissue was a common finding in CCT group compared to LSCT and control group (p<0.001). In the present study as a result of clinical and histopathological findings were showed that application of LSCT on the treatment of cornea was an effective on restoring the corneal clarity and prevention of vascularization.