Sayı:68 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Hatıratlarla Karşılaştırmalı Nutuk: Gazi Mustafa Kemal Atatürk İstanbul Kültür A.Ş., İstanbul, 2020(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Kabacaoğlu, Özgün; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiYakın dönem Türk tarihinin en önemli belgelerinden biri kuşkusuz ki Atatürk’ün bilfiil kendi deklare ettiği Nutuk’tur. Bu nedenle de Nutuk ve Nutuk’la alakalı eserler de yakın tarih çalışmalarında özel bir önemdedir. Bu çalışmada ise Nutuk kitabının bir türevi olan Hatıratlarla Karşılaştırmalı Nutuk kitabı (HKNK) incelenecektir. Bu inceleme ile HKNK’nin bilimsel çalışmalarda kaynak olarak önemi ve niteliği ortaya konmaya çalışılacaktır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Kültür AŞ. tarafından basılan Hatıratlarla Karşılaştırmalı Nutuk adlı eserin tahlil edilebilmesi içinse öncelikle bu eserin iki ayrı yapıyı bünyesinde barındırdığını açıklamak gerekir. Bu yapılardan birisi; Atatürk tarafından kaleme alınmış olan Nutuk’tur. Bir diğeri ise dönemle alakalı hatıralardır. Söz konusu kitap bu iki ayrı yapının birleşimidir.Item Üretim ve Ticaret Bağlamında Menderes Döneminde Türkiye’de Pamuk Tarımı (1950-1960)(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Yurtoğlu, Nadir; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiI. Menderes Hükümetinin kurulduğu 22 Mayıs 1950’den, darbeyle yönetimden uzaklaştırıldığı 27 Mayıs 1960’a kadar, üretim ve ticaret bağlamında Türkiye’de pamuk tarımıyla bunun ekonomiye olan katkıları makalenin konusunu teşkil etmektedir. Çalışma, Menderes Döneminde pamuk üretimi (1950-1960) ve pamuk ticareti (1950-1960) şeklinde iki başlık halinde sayısal verilerle ele alınmıştır. Makalenin kaynaklarını; Cumhuriyet Arşivi Belgeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanunlar ve tutanak dergileri, Zabıt Ceridesi; Resmî Gazete, Ayın Tarihi, istatistik yıllıkları, tarım ve ekonomi dergileriyle gazeteler oluşturmaktadır. Konu incelenirken, Menderes Dönemi Türkiyesi ile Dünya’nın pamuk tarımı konusunda yaşanan gelişmeleri göz önüne getirilerek gerekli değerlendirmeler yapılmıştır. Menderes yönetiminin iktidara gelmesinin ardından pamuk ekimi ve ticaretinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar başlatılmıştır. İlk etapta, dünyadaki emsalleriyle rekabet edebilecek kapasitede geliştirilen çırçır ve selektör makineleri, maliyet ve enerjiden tasarruf yapmasının yanı sıra iş hacmini de genişletmiştir. Ayrıca pamuğun ekim, üretim, iç piyasa ve ihracat durumunu istişare edip sorunlarına çözüm yolları bulmak amacıyla 15 Mart 1951’de Ankara’da bir toplantı düzenlenmiştir. Dahası, adı geçen mahsulün sulanma, tohum ıslahı ve zararlılarıyla yapılan mücadele ve alımında yüksek fiyat politikasının uygulanmasının üretim ve ihracatı tetiklemesi, milli ekonomiye katkılar sağlanmasına yol açmıştır.Item İstanbul Basınında Ali Rıza Paşa Hükûmetinin Kuva-yı Milliye Siyaseti(Ankara Üniversitesi, 2021-06-27) Tuna, Pınar; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmada Ali Rıza Paşa Hükûmetinin Kuva-yı Milliye’ye yönelik siyaseti dönemin İstanbul basını incelenerek ortaya konulmuştur. Mondros Mütarekesi’nden sonra yaşanan işgallere karşı ortaya çıkan Kuva-yı Milliye’ye yönelik, özellikle Üçüncü Damat Ferit Paşa Hükûmeti bir baskı siyaseti uygulamıştır. Ancak bu hükûmet izlediği siyasette başarılı olamayarak Sivas Kongresi’nden sonra 30 Eylül 1919’da istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu hükûmetin ardından 2 Ekim 1919’da Kuva-yı Milliye’ye yönelik çok daha ılımlı bir siyaset izleyen Ali Rıza Paşa Hükûmeti kurulmuştur. Bu değişiklik Kuva-yı Milliye açısından sadece siyasî bir zafer değil, aynı zamanda İstanbul ile Ankara arasındaki resmî ilişkilerin başlangıcı ve seyri açısından da önemlidir. Ali Rıza Paşa Hükûmeti istifa ettiği 3 Mart 1920’ye kadar olan süre zarfında Kuva-yı Milliye’ye yönelik olumlu bir siyaset izlemesine karşın, zaman içerisinde bu kuvvetleri kontrol etmek ve hatta etkisizleştirmek için de çeşitli girişimlerde bulunmuştur.Item 12 Mart 1971 Muhtırası’nın Türk Siyasetini Şekillendirmesi Ekseninde Cumhuriyet Halk Partisi(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Özkandaş, Yaşar; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk Silahlı Kuvvetleri 12 Mart 1971 tarihinde siyasal hayatı şekillendirmek üzere bir defa daha kontrolü ele almıştır. Demirel hükümetini istifaya zorlamıştır. Anayasa’nın öngördüğü reformları gerçekleştirecek partiler üstü bir hükümetin kurulmasını talep etmiştir. Yeni hükümeti kurma görevi CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim’e verilmiştir. Bu gelişme CHP içinde lider değişimiyle sonuçlanacak büyük bir tartışmayı başlatmıştır. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Erim tarafından kurulacak hükümeti desteklemeye karar vermiştir. Muhtıranın Demirel hükümetinden daha çok CHP’nin ortanın solu olarak tanımlanan siyasal çizgisini hedef aldığını düşünen CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, İnönü’nün bu kararını eleştirerek görevinden istifa etmiştir. İsmet İnönü ve ekibi parlamento grupları üzerinde hâkimiyet sağlarken Bülent Ecevit ve arkadaşları ise CHP parti meclisi ile Merkez Yönetim Kurulunun desteğini kazanmışlardır. Tarafların birbirlerine yönelik ağır suçlamaları altında toplanan CHP Beşinci Olağanüstü Kurultayı’nda İnönü, beklentisinin aksine bir neticeyle karşılaşması üzerine CHP Genel Başkanlığı görevinden istifa etmiştir. Bu durum karşısında 14 Mayıs 1972 tarihinde CHP Genel Başkanı’nı seçmek üzere toplanan özel Kurultay’ın sonunda Bülent Ecevit, partinin Atatürk ve İnönü’den sonraki genel başkanı olmuştur.Item Türk Sivil Havacılık Tarihinde Unutulmuş Bir Girişim: Aero Kulüp ve Türk Basınındaki Yankısı(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Kurt, Emin; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDünyada havacılığın başlamasından sonra birçok sivil havacılık derneği ve kulübü kurulmuş olmasına karşılık Türkiye’de sivil havacılığın kuruluşu ve gelişimi benzerlerine nazaran çok uzun zaman almıştır. 16 Şubat 1925 tarihinde kurulan Türk Tayyare Cemiyeti her ne kadar sivil bir kuruluş olarak değerlendirilse de yarı resmi bir statüde olduğu inkâr edilemez.İlk olarak Mütareke Döneminde yabancılar tarafından bir sivil havacılık kulübü kurulmaya çalışılmışsa da başarılı olamamıştır. Emekli askeri pilotlar tarafından 1926 yılında kurulan diğer bir kulüp de kısa sürede çalışmalarını durdurmak zorunda kalmıştır. 1931 yılında kuruluş çalışmalarına başlanan “Türk Aero Kulüp” faaliyet yürütebilen ilk kulüp özelliğini taşıması nedeniyle önem arz etmektedir. Bu çalışmada Kulübe Türk sivil hayatından neden ihtiyaç duyulduğu, hangi amaçlarla kurulmak istendiği tespit edilmeye çalışılacaktır. Kulübü faaliyet süresindeki tüm çalışma ve etkinlikleri incelenerek değerlendirilecektir. Son olarak da kulübün kapanış neden ve gerekçeleri değerlendirilmiştir.Item 1927 Nüfus Sayımına Göre Eskişehir(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Koylu, Zafer; Erdinç, Utku Can; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiNüfus, ülkenin temel zenginlik kaynaklarından birisidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke nüfusunun nitelik ve niceliklerini değerlendirebilecek birtakım veriler olsa da bunlar yeterli değildir. Çünkü Balkan Savaşları ile başlayıp Kurtuluş Savaşı ile sona eren 11 yıllık savaş süreci, ülke nüfusunun azalmasına yol açmıştır. Yunanistan ile yapılan Nüfus Mübadelesi sonucunda da ülkenin demografisinde değişimler gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler de, Osmanlı Devleti’nden kalan nüfus ile ilgili verilerin geçerliliğini yitirmesine neden olmuştur. Genç Cumhuriyet, ülke nüfusunun nitelik ve niceliklerini daha iyi değerlendirebilmek, ülkenin ekonomik kaynaklarını daha verimli kullanabilmek ve halka daha iyi hizmet edebilmek amacıyla modern yöntemlerin kullanıldığı bir nüfus sayımı gerçekleştirmek istemiştir. Bunun alt yapısını hazırlamak amacıyla 1926 yılında İstatistik Umûm Müdürlüğü kurulmuş ve Umûm Tahrîr-i Nüfus İcrâsı Hakkında Kanun çıkartılmıştır. Bu çalışmalar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 tarihinde yapılmıştır. Sayım sonucunda Osmanlı Devleti’nde yapılan sayımlara göre daha ayrıntılı veriler elde edilmiştir. Bu çalışmada Eskişehir’in Osmanlı dönemindeki demografik yapısı genelinde 1927 nüfus sayımı özelindeki veriler değerlendirilmiştir. Eskişehir ve ilçelerinin nüfus özellikleri ele alınmış, demografik yapısı açıklanmaya çalışılmıştır. Veriler doğrultusunda Eskişehir nüfusunun medeni hal durumu, yaş grupları, anadil durumu, tabiiyet, yerel doğum, okuma bilen oranı ile mesleki faaliyet alanları, engel durumu ve dini mensubiyet oranları sistematik bir şekilde incelenmiştir.Item Soğuk Savaş Yıllarında Bir Aktör: Bizim Radyo(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Kıyanç, Sinan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSoğuk Savaş yıllarında Doğu ve Batı blokları kendi ideolojilerini benimsetmek için propaganda araçlarını etkin biçimde kullanmışlardı. Radyonun etki alanının her geçen gün genişlemesi, evlere kolayca ulaşabilmesi nedeniyle onu bu süreçte ön plana çıkarmıştı. Bu amaçla her iki blokta birçok radyo istasyonu kurulmuştur. Bu kapsamda 1958 yılında Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin Leipzig kentinde Türkiye Komünist Partisi (TKP) Dış Büro tarafından kurulan Bizim Radyo, 1989 yılına kadar yayın hayatını sürdürmüştü. Türkiye’de devlet radyosunun tek yanlı yayınlar yapması, Bizim Radyo’nun ilgiyle karşılanmasına neden olmuştur. Güçlü alt yapısı ile devlet radyosunun ulaşamadığı yerlere ulaşmıştı. Bizim Radyo’nun güncel gelişmeler ağırlıklı yayını, kısa sürede yerini siyasi ağırlıklı yayınlara bırakmıştı. TKP Dış Büro’nun resmi yayını olarak faaliyet göstermiş, yayınlarını bu doğrultuda hazırlamıştı. Bizim Radyo, Türkiye ile Sovyetler Birliği ilişkilerinin şekillenmesinde rol oynamıştır. Türk yetkililerinin, Bizim Radyo yayınlarından rahatsızlıkları nedeniyle faaliyetlerine son verilmesi talebine karşılık Rus yetkililer, radyonun sınırları içinde olmadığını belirterek talebi yerine getirmemişlerdi. Oysa Bizim Radyo her ne kadar Demokratik Almanya Cumhuriyeti topraklarında faaliyet gösterse de Sovyetler Birliği denetimi altındaydı. Bu çalışmada Bizim Radyo’nun kuruluş süreci ve geçirdiği süreç hakkında bilgi verilmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye ile Sovyetler Birliği ilişkilerinde nasıl bir rol oynadığı sorusu, birinci el kaynakların yanı sıra araştırma eserler ışığında cevaplandırılmaktadır.Item Mütareke Döneminde Müslüman Osmanlı Kadınlarının Gayrimüslimler, İranlılar ve Javalılar ile Evlilikleri(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Gülşen, Reyhan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMütareke Dönemiyle ilgili olarak daha önce yapılmış çalışmalarda Müslüman Osmanlı kadınlarının teamüllere aykırı olan evliliklerinin genel itibariyle incelenmediği görülmektedir. Bu çalışmada esas olarak Mütareke Dönemi’nde değişen toplumsal hayatla birlikte Müslüman Osmanlı kadınlarının Osmanlı tebaası olan/olmayan Gayrimüslimlerle yapmış oldukları/yapmaya çalıştıkları evliliklere karşı devletin tavrı arşiv belgeleri kullanılarak incelenmeye çalışılmıştır. Aynı zamanda mezhep farklılığı sebebiyle gayri meşru kabul edilen İranlı Müslüman erkeklerle yapılan evlilikler de yine Mütareke Dönemi esas alınmak suretiyle incelenmiştir. Öte yandan Javalı Araplar ile evlenen Müslüman Osmanlı kadınlarının eşleri tarafından cariye ve köle olarak kullanılmaları devletin bu evlilikleri de yasaklamasına neden olduğu için konuya dahil edilmiştir. Ana kaynak olarak Başkanlık Osmanlı Arşivi’ndeki belgeler kullanılmıştır. Ayrıca çeşitli bilim dallarındaki telif eserler, makaleler ve süreli yayınlardan da faydalanılmıştır.Item “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” Sebebiyle Türk-Yunan İlişkilerinde Yaşanan Kısa Süreli Kriz(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Erdem, Nilüfer; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye Cumhuriyeti Devleti’nin laik olduğu ilkesinden hareketle TBMM’nin gündemine getirilmiş olan “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun”, kabulü esnasında ve sonrasında ülke içinde herhangi bir muhalefetle karşılaşmamıştır. Dini kıyafetlerin mabetler ve ayinler haricinde giyilmesinin yasaklanmasına muhalefet Yunanistan’dan gelmiş, Yunan basını ve kamuoyundan kanun aleyhine yükselen sesler sebebiyle Türk-Yunan ilişkilerinde kısa süreli bir kriz yaşanmıştır. Makalemizde bir barış ortamı söz konusuyken iki ülke ilişkilerinin nasıl aniden gerilebildiğini ve nasıl aşıldığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Çünkü son derece girift ve kırılgan olan Türk-Yunan ilişkilerinde her zaman benzer problemlerin yaşanma ihtimali vardır. Bu hedef doğrultusunda Yunan basın organlarından Akropolis, Makedonia, Patris, Rizospastis ve Ethnos, Türk basın organlarından ise Cumhuriyet, Milliyet, Ulus ve Haber taranmıştır. Yaptığımız araştırmalar, bu süreçte Yunan basın organlarında mantıksız ve sağduyudan uzak iddiaların dile getirildiğini ve bu şekilde kamuoyu harekete geçirilerek hükümete de baskı uygulandığını ortaya koymuştur. Yunanistan’da bazı çevrelerin Lozan Antlaşması sonrası koşulları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerini görmezden geldikleri anlaşılmıştır. Muhalefet parti liderleri TBMM’nin gündemine getirilen kanunu zamanında öğrenemediği için Çaldaris hükümetini eleştirmişlerdir. Diğer taraftan Çaldaris hükümeti de Türk yetkililerin iki ülke ilişkilerinin zedelenmesine izin verilmeyeceği yönündeki güvencelerine rağmen dostluğa tam inançla hareket etmekte gecikmiştir. Krizin tam olarak aşılabilmesi için Türkiye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın Yunanistan’ı ziyaret etmesi gerekmiştir.Item Niyazi Berkes’in Yetiştiği Dönem ve İlk Yazıları(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Dinçer, Hasan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSosyolog ve düşünce tarihi yazarı Niyazi Berkes, 21 Ekim 1908’de, Lefkoşa’da dünyaya geldi. 1931-32 ders yılında İstanbul Darülfünunu Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. 1935-1939 arasında Felsefe ve İçtimaiyat Mecmuası, Siyasi İlimler Mecmuası, Siyasal Bilgiler dergilerinde yazılar yazdı. 1939’da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Enstitüsü’nde asistan oldu. Bu yıllarda Niyazi Berkes’in yazma faaliyetinde bariz bir artış ve yazdığı konularda dikkate değer bir çeşitlenme olmuştur. 1940’larda Ankara köylerinde gerçekleştirdiği sosyolojik tetkiklerinde, Türk Devrimi’nin üst yapı kurumlarında gerçekleştirdiği radikal değişikliklerin kalıcı olmasının, iktisadi ve sosyal hayattaki koşulların da kökten biçimde değiştirebilmesine bağlı olduğu kanaatine varmıştır. Yurt ve Dünya (1941-1944) dergisinde Faşizm, ırkçılık ve Kapitalizm’e dair yazılar yazdı. Osmanlı modernleşme tarihini incelemiş; İbrahim Müteferrika, Namık Kemal ve Ziya Gökalp’ı Batı, uygarlık, laiklik, din-devlet ilişkileri konularını nasıl anladıkları yönüyle ele almıştır. Bu çerçevedeki yazıları onun, sosyolojiden tarihe özellikle de düşünce tarihine yöneldiğini, Türk tarihi ile Batı toplumlarının tarihi arasındaki temel farklılıkları önemsediğini göstermektedir. Niyazi Berkes’te 1940’lı yıllardaki; genelde doğu toplumlarında, özelde Osmanlı toplumunda, din-devlet ilişkilerinin tarihsel seyrini araştırma eğilimi, sonraki yıllarda genişleyip derinleşerek ömür boyu sürmüştür.Item Latin Alfabesinin Kabulü Sonrası Diyarbakır’da Açılan Millet Mektepleri(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Şimşek, Derya Çini; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiCumhuriyet’in ilan edilmesiyle, Türk toplumunun siyasi, sosyal, hukuki ve ekonomik yapısını değiştirecek inkılâp hareketleri içerisine girilmiş, bu inkılâp hareketleri içerisine dil ve kültür alanı da dâhil edilmiş ve bu kapsamda, 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” ile Latin Alfabesine geçilmiştir. Latin Alfabesinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kanunlaşmasının ardından yeni harflerin öğretilmesi konusunda resmi çalışmalar yoğunlaşmakla birlikte aynı zamanda kurumsallaşmıştır. Kurumsal çalışmaların önemli adımlarından biri söz geçmişi de Bakanlar Kurulu’nun 11 Kasım 1928 tarihinde kabul ettiği “Millet Mektepleri Teşkilatı Talimatnamesi” ile Millet Mekteplerinin kurulmuş olmasıdır. 52 maddeden oluşan Millet Mektepleri Teşkilatı Talimatnamesi 24 Kasım 1928 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Latin harflerinin halka öğretilmesi ve okuma yazma bilmeyenlerin okur-yazar olmaları için kurulan Millet Mektepleri, bütün ülkede olduğu gibi Diyarbakır’da da açılmıştır. Üç bölümden oluşan makalenin ilk bölümde yeni Türk harflerinin kabulü ve sonrasında yaşanan gelişmeler ana hatlarıyla gözden geçirilmiştir. Makalenin ikinci bölümde Millet Mekteplerinin kurulması ve teşkilatlanması için yapılan faaliyetler yer almaktadır. Üçüncü bölümde ise 1929-1935 yılları arasında Diyarbakır şehir merkezinde ve köylerde açılan Millet Mekteplerinde yapılan eğitim ile uygulamalarda elde edilen sonuçlar tespit edilmiştir.Item Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi Sırasında Tifüs(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Çınar, Semih; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSavaş ve göç dönemlerinde yaygın olarak görülen bulaşıcı hastalıklar, Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi’nde de kendini göstermiştir. Mübadele işlerini yürütmek için Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti adını taşıyan geniş kadrolu bir vekâlet kurulmuş, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık altyapısının yetersizliği nedeniyle sağlık işlerinde Kızılay’ın da yardımına başvurulmuştur. Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti ile Kızılay arasında yapılan çalışma programı ile mübadillerin sağlık kontrolleri büyük oranda Kızılay’a devredilmiştir. Yunanistan’daki bindirme iskelelerinde ve Türkiye’deki indirme iskelelerinde mübadillerin sağlık kontrollerini yapacak sağlık heyetleri görevlendirilmiş, yeteri kadar doktor, hemşire ve hastabakıcının bulunduğu hastane ve dispanserler açılmıştır. Mübadiller arasında görülen bulaşıcı hastalıklardan biri de henüz koruyucu bir aşının ve tedavi amaçlı kullanılan etkili bir ilacın bulunamadığı tifüs hastalığı olmuştur. Tifüs hastalığının bitler vasıtasıyla bulaştığı bilindiğinden mübadillerin kişisel temizliğine ve bit kontrollerine son derece dikkat edilmiştir. İskân bölgelerine götürülmeden evvel çeşitli bölgelerdeki karantina noktalarında tutulan mübadillerin buralardaki hamamlarda yıkanmaları sağlanmış, eşyaları etüv makinesinden geçirilerek dezenfekte edilmiştir. Alınan tüm önlemlere rağmen tifüs hastalığının önüne geçilememiş, özellikle Orta Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde tifüs vakalarına rastlanmıştır. Bu çalışmada, mübadele yıllarında görülen tifüs vakaları Türkiye Kızılay Derneği Arşivi ve Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi belgelerinden yararlanılarak tespit edilmiş, hastalığın tüm ülkeyi etkileyen bir salgına dönüşmemesi için alınan tedbirler incelenerek sonuçları değerlendirilmiştir.Item Türk İstihbaratının Modern İstihbarata Geçiş Sürecindeki Uygulamalarının Türkiye’de Demokrasinin Gelişimine Katkıları(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Çağlak, Aykut; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma, Türk istihbaratının uzun bir zaman dilimine yayılan modern istihbarata geçiş süreci çerçevesinde, Türk istihbaratındaki modernleşme çabalarının Türkiye’de demokrasi düşüncesi ve uygulamalarının tarihi gelişim sürecine ne şekilde katkı yaptığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. İstihbarat faaliyetlerinin yasal zemine oturtulması ve kurumsallaştırılması demokrasi uygulamalarının tamamlayıcı unsurlarından biridir. Bu bağlamda; I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud, Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde istihbarat işlerinin kurumsal ve yasal çerçeveye oturtulması çabaları; İttihat ve Terakki’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimindeki etkisinin giderek arttığı dönemde ilk kurumsal istihbarat organizasyonu Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurulması ve Milli Mücadele döneminde istihbarat faaliyetlerinin belirli yasa ve yönetmelikler doğrultusunda yürütülmesine özel önem verilmesi gibi konular bu çalışmanın inceleme alanı içerisine girmektedir. Çalışmada bu konular, tarih ve istihbarat disiplinlerinin metotlarını gözeten disiplinlerarası bir yaklaşımla ve tarihsel süreklilikler de göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir. Böylece Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi sürecinin bir de istihbari boyutunun bulunduğu tarihsel olgularla açıklanmaktadır.Item İkinci Dönem TBMM’de Mersin ve İçel Milletvekillerinin Yasama Faaliyetleri(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Bozkurt, Birgül; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1 Nisan 1923 tarihinde, I. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin dağılması ve seçimlerin yapılarak Meclis’in yenilenmesi kararı alınmıştır. 3 Nisan’da seçim kanununda yapılan düzenlemeye göre gerçekleşen seçimler sonucunda 11 Ağustos 1923 tarihinde II. Dönem TBMM çalışmalarına başlamıştır. 1923-1927 yılları arasında çalışmalarını sürdüren Meclis’te Mersin iki, İçel iki milletvekiliyle temsil edilmiştir. Osmanlı döneminde aralarında idari bağ bulunmayan Mersin ve İçel, Kurtuluş Savaşı döneminde işgallere karşı ortak bir direniş sürdürerek tarihsel olarak bağlanmıştır. Ele aldığımız dönemde iki ayrı vilayet olan Mersin ve İçel, 1933 yılında gerçekleştirilen düzenlemeyle birleştirilerek önce İçel Vilayeti olarak adlandırılmış, 2002 yılında Mersin adı kullanılmaya başlanmıştır. Bu yüzden, çalışmada Mersin ve İçel milletvekilleri birlikte ele alınmıştır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden Halk Fırkası’na geçiş sürecinde gerçekleşen seçimlerde Mersin’den iki, İçel’den dört kişi Müdafaa-i Hukuk adına aday gösterilmiştir. Seçimlerde Müdafaa-i Hukuk adayları dışında pek çok aday da yer almıştır. İçel seçimleri oldukça tartışmalı geçmiş, bu durum ulusal basında da yankı bulmuştur. Niyazi Ramazanoğlu ve Besim Özek, Mersin’i temsil etmek üzere, Hafız Mehmet Emin İnankur ile Dr. Mehmet Tevfik Marulyalı İçel’i temsil etmek üzere seçilmişlerdir. II. Dönem TBMM, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısal düzenlemelerinin gerçekleştirildiği bir evrede çalışmalarını sürdürmüştür. Lozan Antlaşmasını onaylayan, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu hazırlayan ve Cumhuriyet’in ilan edildiği dönemde çalışmalarını sürdüren Meclis, Türk siyasal hayatının önemli bir evresini teşkil etmektedir. Öte yandan, Cumhuriyet Dönemi ilk muhalif parti deneyiminin yaşandığı dönemde Mersin milletvekili Besim Bey, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), kurucuları arasında yer almıştır.Item Tarihsel Olayları Çözümlemede Metin Madenciliği: Nutuk Üzerine Bir Uygulama(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Bayar, H. Ekrem; Yıldız, Doğan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTarih, insanlığın geçmişten günümüze yaptığı eylemler ile yaşanan olayları, kişileri, toplumları, ülkeleri, mekan ve zaman gibi kavramları bir araya getirerek nedensellik içerisinde anlatan bilim dalıdır. Tarihsel olayların doğru ve objektif bir biçimde incelenmesi ve yorumlanması ile insanlığın geleceğine büyük katkıları olabileceği gibi tarih bilimine yeteri kadar önem verilmemesi, insan topluluklarının durumlarının kötüye gitmesine neden olacaktır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi: “Tarihini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkumdur!”. Bu sebeple tarih biliminin işlevselliğini arttırmak adına istatistiksel yöntemler ile tarih bilimine katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Metin madenciliği ve doğal dil işleme yöntemleri ile tarihsel metinler analiz edilerek tarihsel olaylar daha objektif bir biçimde açıklanabilir. Metin Madenciliği ise, veri analitiğinin alt dallarından bir tanesidir ve temel amacı metinleri yapısal bir veri formatına dönüştürdükten sonra metinlerden anlamlı bilgiler çıkarma sürecine dayanır. Araştırma kapsamında tarihsel metin ve veri kaynağı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’u ele alınmıştır. Literatür araştırması sonucu İngilizce metinlerin analiz edilme kolaylığı ve kullanılan yöntemlerin ve yazılım kütüphanelerinin daha uygun olduğu görüldüğü için veri kaynağı olarak İngilizce’ye çevrilmiş Nutuk üzerinden tüm analizler yapılmıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde en çok tekrar eden kelimeler, kelimelerin birbiriyle olan ilişkisi, duygu analizi, konu sınıflandırma ve benzerliği gibi analizler araştırma kapsamında yapılmıştır.Item Atatürk Uluslararası Barış Ödülü(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Bal, Rıdvan; Tarih; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiSavaşların neden olduğu yıkım, bölgesel ya da küresel ölçekte kalıcı bir barışın mümkün olup olamayacağı konusunu hemen her devirde gündemde tutmuştur. Barışın sağlanması konusunda önemli girişimlerde bulunan ve değerli fikirler üreten kişi ve örgütler dikkatle izlenerek çeşitli oluşumlar tarafından desteklenmiştir. Bu çalışmanın amacı, barış girişimlerine uluslararası düzeyde destek yöntemlerinden biri olan ödülleri gündeme getirmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu adına hayata geçirilmiş bir devlet ödülünün durumunu değerlendirmektir. Çalışmanın araştırma yöntemini, Türk Devrim Tarihinin dönemsel kaynakları, yasal mevzuat ve konu ile ilgili basın haberlerinin incelenmesi oluşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün savaşın hemen her çeşidine katılmış, gazilikle onurlanmış ve mareşal rütbesine ulaşmış eski bir asker olması, onun barış kavramına verdiği değer ve önemi daha anlamlı kılmıştır. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi doğrultusunda, dünya barışına katkı sağladığı değerlendirilen gerçek ve tüzel kişilerin ödüllendirilmesi düşüncesi, bu bakış açısının bir yansımasıdır. Bu düşünceyle hayata geçirilen Atatürk Uluslararası Barış Ödülü, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet ödülü olarak ilk kez 1986 yılında verilmiş, bazı yıllar ödüle uygun kişi bulunamadığı ve mevzuat gerekçesiyle verilmemiş ve en son 2000 yılında sahibini bulmuştur. Atatürk’ü anmak üzere düzenlenmiş ödül başlangıcından itibaren tartışmaların da gölgesinde kalmıştır. Yakın geçmişte yapılan hukuki düzenlemelere rağmen 2020 yılında da ödül verilmemiş olup gelecek beş yıl da verilemeyecektir.Item Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Cihad İlan Etmesinin Doğu Türkistan’daki Yankıları(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Yusuf, Aydın; Tarım Bilimleri; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKasım 1914’te ilan edilen Cihad-ı Ekber’in ardından, Türk ve Alman ajanları, Çin’in Doğu Türkistan muhtar bölgesinde bir takım cihat faaliyetlerini tahrik ettilerse de Çin’in aldığı tedbirlerle önemli bir merhale kaydedilemedi. Çin Müslümanları [Dunganlar/Döngenler] cihadın ilanından habersizken Doğu Türkistan Müslümanları arasında münferit birkaç vaka dışında cihat faaliyetleri olmadı. Karışıklık çıkarmak maksadıyla Afganistan üzerinden Doğu Türkistan’a giren Alman ajanı Hentig, yakalanıp sınır dışı edildi. Çinli lider Sun Yat Sen’in İngiltere hükümetine yazdığı mektupta Çin Müslümanlarının Osmanlı Sultanına bağlılıklarının endişe verici olduğu hususu mübalağalı olup kaale alınmadı. Uygur Türkleri arasında görülen son derece zayıf cihat faaliyetleri rahatlıkla bastırıldı. Osmanlı hükümetinin gönderdiği ajanların cihat faaliyetleri münferit hadiselerden öteye gidemedi ve sınırdışı edildi. Bu araştırmada 1. Dünya Harbinde Osmanlı cihadının Çin’deki ve Doğu Türkistan’daki yansımaları incelenmiştir. Çalışmanın çerçevesi 1914-1918 yıllarına münhasır olup Fransız arşiv ve peryodiklerine ve Türk kaynaklarına başvurulmuştur.Item Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hekim, Bürokrat ve Siyaset Adamı Kimlikleri ile Ahmet Fikri Tüzer (1878-1942)(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Aydın, Tünay; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk siyasi tarihinin üzerine pek fazla yazılıp çizilmemiş bir karakteri olan Ahmet Fikri Tüzer, hizmetleri ile Osmanlı-Cumhuriyet devlet devamlılığının en önemli figürlerinden biri olmuştur. Çeşitli dönemlerdeki hizmetleri ile aldığı madalya ve nişanlar Tüzer’in devlet adamlığı kimliğine ışık tutmaktadır. Bu fikirden hareketle hazırlanan çalışmada Tüzer’in savaş yıllarındaki hekim kimliği ile Cumhuriyetin ilanından sonra bürokratik ve siyasi kimliğiyle yaptığı çalışmalara yer verilmiştir. Makale, hizmetleri ile büyük işler başarmış Tüzer’in geri planda kalan kişiliğine ışık tutmayı hedeflemektedir. Çalışmada yeni hizmete sunulan Tüzer’in şahsi arşivi ile Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi kayıtları, Meclis tutanakları, basına yansıyan haberler ve döneme ait anı çalışmaları incelenmiştir.Item Atatürk ve Milli İrade: Otoriterliğin Kaynağı mı Yoksa Cumhuriyetçi Demokrasinin Simgesi mi?(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Atalay, Lemi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMilli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa, kongreler döneminde Milli Mücadele’nin felsefesini “milli iradeyi hakim kılmak” şeklinde belirlemiş ve bu doğrultuda Milli Mücadele, bir meclis aracılığıyla yürütülmüştü. Bu yaklaşım savaştan sonra da sürdürülmüş ve milli irade anlayışı Cumhuriyet yönetimi ile taçlandırılmıştır. Bu çalışmada, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte ülke siyaseti için önemli bir yer tutmaya başladığı anlaşılan milli irade felsefenin niteliklerini tespit etmek amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda hareket eden çalışma bu milli irade anlayışının, Aydınlanma dönemi düşünürü olan Jean-Jacques Rousseau’nun genel irade yaklaşımından esinlenip, esinlenmediği ile özgürlük ve demokrasi açısından nasıl bir yaklaşıma sahip olduğu sorunsallarını irdelemeye çalışmıştır. Bu bağlamda ilk olarak Rousseau’nun genel irade felsefesini ortaya koyduğu temel eserler ile Mustafa Kemal Paşa’nın milli irade anlayışına yönelik söylemlerini içeren yayınlar esas alınarak, karşılaştırmalı, analitik bir inceleme yapılmış, ardından da konu üzerindeki çeşitli araştırmalardan yararlanılarak milli/genel irade kavramının demokrasi-hürriyet tartışmasında durduğu pozisyon tartışılmaya çalışılmıştır. Bu değerlendirmeler sonucunda Rousseau’nun genel irade ve Atatürk’ün milli irade kavramları arasında çeşitli yönler bakımından benzerlikler olduğu tespit edilmiş ve bu düşüncelerin liberal bir demokrasi olmasa da cumhuriyetçi bir demokrasinin parçası olduğu ileri sürülmüştür.Item Başvekil İsmet Paşa’nın “Sovyetlerle İş Birliğine Evet, Komünizme Hayır” Seyahati ve Neticeleri (26 nisan-9 mayıs 1932)(Ankara Üniversitesi, 2021-05-27) Arslan, Gürbüz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMillî Mücadele döneminde temelleri atılan Türk-Sovyet dostluğu yapılan antlaşmalar ve karşılıklı ziyaretlerle giderek güçlenmiştir. 1930 yılından itibaren Türkiye’nin Batı’yla münasebetlerini düzeltmek hususundaki faaliyetleri, Sovyet Rusya’da endişe yaratmaya başlamıştır. Nitekim Uzakdoğu’da Japonya ile gerginlik yaşayan, her an Batılı devletler tarafından saldırıya uğrayacağı endişesi taşıyan Sovyet Rusya, böyle bir dönemde yakın ilişkiler içerisinde olduğu Türkiye’yi kaybetmek niyetinde değildir. Bu yüzden Hariciye Komiseri Litvinov, Türk-Sovyet dostluğunu güçlendirmek ve Türkiye’nin Sovyet Rusya’dan yana politika gütmesine tesir etmek amacıyla İsmet Paşa’yı ülkesine davet etmiştir. Yapılan daveti kabul eden İsmet Paşa kalabalık bir heyetle Sovyet Rusya’ya gitmiştir. İki ülke arasında Sovyet topraklarında ilk kez üst düzeyde yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin politikası “Sovyetlerle iş birliğine evet, Komünizme hayır” olmuştur. Buna karşın Sovyet Rusya’nın ise Türkiye’ye ekonomik, teknolojik ve askeri üstünlüğünü gösterip Batıya ihtiyacı olmadığını hissettirmek ve en büyük müttefiki konumundaki kendi yanında tutmak yönündedir. Söz konusu seyahat siyasi, ticari ve iktisadi alanlarda önemli faydalar sağlaması yanında, iki ülkenin birbirlerine karşı duydukları güvenin artması ve ilişkilerin pekiştirilmesine de tesir etmiştir. Çalışmanın amacı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında iki ülke arasındaki ilişkileri 1932 senesinde gerçekleşen resmi seyahat bağlamında incelemektir. Bu bağlamda makalede yaklaşık iki hafta süren seyahat ve sonuçları değerlendirilmiştir. Çalışmada başta Türk basını olmak üzere Rusya Devlet Sosyo-Politik Tarih Arşivi ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi’nden istifade edilmiştir.