Ankara Üniversitesi Akademik Arşiv Sistemi:

  • Üniversitemiz Akademik ve Kültürel Mirasını toplama, saklama ve geniş kitlere duyurmak amacını taşır
  • Üniversitemiz akademik çıktılarını uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar
  • Etkisini artırmak için telif haklarına uygun şekilde Açık Erişime sunar

Ayrıca Üniversitemiz Önlisans, Lisans ve Yüksek Lisans ders notlarına Açık Ders Malzemeleri sistemi üzerinden erişebilirsiniz.

Akademik Arşiv Sistemi farklı bölümlerden oluşur:

  • Dergiler = Bu kategoride Ünivrsitemizde yayınlanan dergilere ulaşabilirsiniz
  • Kitaplar= Üniversitemizde yayınlanan kitapları bu kategoride bulabilirsiniz.
  • Gazeteler= Geçmişten günümüze bazı gazetelerin, bazı sayıları sizi tarihte bir yolculuğa çıkarıcak.
  • Tezler= Yüksek Lisans, Doktora ve Uzmanlık Tezleri bu kategori altında yer almaktadır.
  • Daha binlerce kaynak açık, ücretsiz, bir tık yakınınızda...
  •  

    Communities in DSpace

    Select a community to browse its collections.

    Now showing 1 - 5 of 8

    Recent Submissions

    Item
    Pediatrik akut respiratuar distress sendromlu hastalarda etyoloji, klinik özellikler, uygulanan tedaviler ve sonuçları
    (Ankara Üniversitesi, 2021) Özgenç, Özgün
    Amaç: Pediatrik Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu (PARDS), akciğerde yaygın inflamasyon ve artmış pulmoner vasküler geçirgenlik sebebiyle gelişen, hipoksemik akciğer yetmezliği ile karakterize klinik bir sendromdur. PARDS tanısı, Çocuk Yoğun Bakım Ünitesi (ÇYBÜ) başvurularının yaklaşık %2.3-3'ünü oluşturur ve tahminî mortalitesi %17-33'tür. Bu çalışmanın amacı, çocuk yoğun bakımlarda önemli bir morbidite ve mortalite sebebi olan PARDS'li hastalarda etiyolojiyi, hastalığın klinik özellikleri, uygulanan tedavileri, hastalığın morbidite ve mortalitesini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 1 Ağustos 2019 ile 30 Eylül 2021 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde yatmakta olup PARDS tanısı alan 38 hasta dahil edildi ve prospektif olarak izlendi. Hastaların verileri hasta takip formu aracılığı ile toplandı. Bulgular: Çalışma grubuna dahil edilen 38 hastanın yaşları 4 ile 220 ay arasında ve ortalama yaşı 54.2 ay iken, hastaların 16'sı kız (%42.1), 22'si erkek (%57.9) idi. Hastaların 5'i hafif (%13.2), 9'u orta (%23.7) ve 17'i ağır (%44.7) evre PARDS iken, evresi sınıflandırılamayan, yani NİMV altında izlenen 7 hasta mevcuttu (%18.4). Hastaların 36'sı pulmoner (%94.7), 2'si ise nonpulmoner (%5.3) PARDS idi. Hastaların 18'i (%47.4) hiç entübe olmadan veya entübasyon öncesinde NİMV'de izlendi, 31'i (%81.6) İMV'a alındı. Hastaların ventilasyon desteği dışında aldığı tedaviler; prone pozisyon, ekzojen sürfaktan ve kortikosteroid tedavisiydi. Hastaların MV'de kalma süresi ortalama 20 gün, yoğun bakımda kalma süresi ortalama 23 gün idi. Hastaların yaşam oranı %60.5 bulundu. Sürfaktan, inotrop, ekstrakorporeal tedavi, HFO veya ECMO desteği almanın mortaliteyi arttıran risk faktörleri olduğu belirlendi (p<0.01). Ayrıca ÇYBÜ yatış süresi uzayan ve PARDS komplikasyonu gelişen hastalarda da mortalite yüksek bulundu. Ölen hastalarda MV'deki PEEP değerlerinin yaşayanlara göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu saptandı (p<0.05). Sonuç: PARDS, ÇYBÜ başvurularının ciddi, nispeten daha nadir ama yüksek mortalite ile ilişkili bir nedenidir. PARDS'nin pediatrik spesifik tanımlarının son zamanlarda geliştirilmesi, PARDS'de tanı, tedavi ve araştırmayı kolaylaştırmalıdır. Tedavinin en önemli basamağını mekanik ventilasyon oluşturmaktadır. Erken NİMV, akciğer koruyucu ventilasyon stratejileri ve tümü kanıtlarla desteklenen alanlarda PARDS yönetiminde ilerlemeler kaydedilmektedir. iNO, sürfaktan, HFO, prone pozisyonlama ve kortikosteroidlerin etkinliği hâlâ tartışmalıdır. Ekstrakorporeal membran oksijenasyonu bir kurtarma tedavisi olarak düşünülebilir. Aim: Pediatric Acute Respiratory Distress Syndrome (PARDS) is a clinical syndrome characterized by hypoxemic pulmonary failure due to diffuse inflammation in the lung and increased pulmonary vascular permeability. The diagnosis of PARDS accounts for approximately 2.3-3% of Pediatric Intensive Care Unit (PICU) admissions and its estimated mortality is 17-33%. The aim of this study is to determine the etiology, clinical features of the disease, treatments applied, morbidity and mortality of the disease in patients with PARDS, which is an important cause of morbidity and mortality in pediatric intensive care units. Materials and Methods: Thirty eight patients who were hospitalized in the Pediatric Intensive Care Unit of Ankara University Faculty of Medicine and diagnosed with PARDS between 1 August 2019-30 September 2021 were included and followed up prospectively. The data of the patients were collected through the patient follow-up form. Results: Mean age at the diagnosis was 54.2 (range, 1-220) months of 38 patients included to the study. Sixteen (42.1%) patients were female and 22 (57.9%) were male. Mild, moderate and severe PARDS were found in 5 (13.2%), 9 (23.7%) and 17 (44.7%) of the patients respectively. There were 7 patients followed on NİMV (18.4%) whose stage could not be classified. The origin of PARDS was pulmonary in 36 (94.7%) and non-pulmonary in 2 (5.3%). Eighteen (47.4%) of the patients were followed on NİMV, 31 (81.6%) were followed on IMV. Treatments received by patients other than ventilation support; prone position, exogenous surfactant and corticosteroid treatment. The mean duration of invasive ventilation was 20 days and the mean duration of intensive care unit stay was 23 days. The survival rate of the patients was 60.5%. Surfactant, inotropes, extracorporeal therapy, HFO or ECMO support were found to be risk factors increasing mortality (p<0.01). In addition, mortality was found to be high in patients with prolonged PICU hospitalization and PARDS complications. PEEP values were found to be significantly higher in patients who died (p<0.05). Conclusion: PARDS is a serious, relatively rare cause of PICU admissions, but associated with high mortality. The recent development of pediatric-specific definitions of PARDS should facilitate diagnosis, treatment, and research in PARDS. The most important step of treatment is mechanical ventilation. Advances are being made in early NİMV, lung protective ventilation strategies, and PARDS management in areas all supported by evidence. The use of iNO, surfactant, HFO, prone positioning and corticosteroids are still controversial. Extracorporeal membrane oxygenation can be considered as a salvage therapy.
    Item
    Farklı yapıdaki Nİ-Tİ kanal eğelerinin değişik açılara sahip yapay kanallarda döngüsel yorgunluk dirençlerinin karşılaştırılması ve fraktür tiplerinin değerlendirilmesi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Barut, Nilgün; Öztan, Meltem; Sonat, Bade; Gülşahı, Kamran; Other
    Çalışmamızın amacı, ProTaper Universal (PTU; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) ve ProTaper Gold (PTG; Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) nikel titanyum eğelerinin, statik model altında, farklı açılarda döngüsel yorgunluk dirençlerini karşılaştırmaktır. Çalışma gruplarının her birinde 18 eğe olacak şekilde 6 ana deney grubu oluşturuldu. Enstrümanların döngüsel yorgunluk testlerini gerçekleştirmek için, daha önceki çalışmaların referansı doğrultusunda, 3 farklı açıda yapay kanal içeren paslanmaz çelikten hazırlanmış özel bir statik test düzeneği kullanıldı. Eğeler, üretici firma doğrultusunda, 45, 60 ve 90 derece kanal kurvatür açılarına, 5 mm eğim yarıçaplarına, 1.5 mm iç çapa sahip ve 19 mm uzunlukta paslanmaz çelikten oluşan yapay kanallarda kırılıncaya kadar döndürüldü. Eğelerin kırılıncaya kadar geçen süre dijital kronometre kullanılarak kaydedildi. Eğelerin kırılıncaya kadar yaptığı tur sayısı hesaplandı. Her bir gruba ait kırılan parça uzunlukları dijital elektronik kumpas kullanılarak ölçümleri yapıldı. Döngüsel yorgunluğa bağlı oluşan kırık parçaların morfolojik özelliklerini incelemek için her bir gruptan alınan rastgele örnekler tarama elektron mikroskobunda (Scanning Electron Microscopy (SEM)) değerlendirildi. Ana gruplar arası karşılaştırma için tek yönlü varyans analiz (Anova), ana gruplar içindeki alt grup karşılaştırmaları için de Tukey's post hoc testleri kullanılarak, istatistiksel değerlendirmeleri yapıldı. Çalışmamızın sonucunda, PTG eğesinin, bütün açı derecelerinde PTU eğe tipine kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde, daha yüksek yorgunluk direnci gösterdiği bulundu. Eğelerin kırılan parça uzunlukları karşılaştırıldığında ise, PTU ile PTG eğelerinin 45 derece açılı kanalda, istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. Buna karşın, PTG eğelerinin kırılan parça uzunlukları 60 derece açılı kanalda, PTU eğelerine göre daha uzun bulundu. PTG eğelerinin kırılan parça uzunlukları 90 derece açılı kanalda, PTU eğeleri ile karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak sınırda anlamlı bulundu. Farklı açılarda kırılan parça uzunlukları yönünden görülen bu farklılıklar, döngüsel yorgunluk testlerinde enstrümanların bükülme zamanlarındaki farklılıkla açıklandı. Kırılan parçaların SEM sonuçları değerlendirildiğinde ise, açı ve eğe tipine göre ayırım göstermeksizin döngüsel yorgunluğa bağlı kırılmadan oluşan daha önceki karakteristik yapılar gözlendi. Anahtar Kelimeler: Döngüsel yorgunluk, Nikel Titanyum enstrümanlar, ProTaper Gold, ProTaper Universal.
    Item
    Vokal kord nodüllü bireylerin ses terapisinde dudak trili tekniğinin etkinliği
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Ateş, Nilgün; Yılmaz, Suna; Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları
    Mart 2019 - Aralık 2019 tarihleri arasında Ankara Üniversitesi KBB Hastalıkları Anabilim Dalı, Nimetullah Esmer Ses Hastalıkları Tanı ve Tedavi Merkezine ses bozukluğu şikayeti ile gelip, vokal kord nodül tanısı almış hastalarda dudak tril ses terapisinin etkinliği objektif ve subjektif yöntemlerle değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışmaya toplam vokal kord nodüllü 49 birey dahil edilmiş olup çalışma grubuna dudak tril ses terapi tekniği (22), kontrol grubuna rezonans ses terapi tekniği (27) uygulanmıştır. Çalışmaya katılan iki gruba vokal hijyen ile birlikte 6 hafta boyunca hafta da 1 olmak üzere 30 dk ses terapisi verilmiştir. Gruplara terapi öncesi ve sonrası akustik- aerodinamik analiz, Sesle İlgili Yaşam Kalite Ölçeği (SİYKÖ), Ses Handikap İndeksi (SHİ), ve Beck Anksiyete Ölçeği uygulanmıştır. Objektif ve subjektif analiz parametreleri; her iki grupta shimmer, HNR ve MFS ve SİYKÖ skorlarında anlamlı bir iyileşme olduğu bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubunda jitter ve F0 anlamlı bir değişiklik varken (p<0.05), çalışma grubunda iyileşme olmasına rağmen jitter ve F0 paremetreleri istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Çalışma grubunda SHİ, Beck anksiyete ölçeği, vokal quality estimates skorlarında anlamlı bir düşüş gözlenmiştir (p<0.05). Çalışmamız sonucunda dudak trili, hastaların kolay uygulabildiği, adaptasyonu kolay bir terapi yöntemi olarak rezonans ses terapi yöntemi gibi vokal kord nodüllü hastalarda ses kalitesini, yaşam kalitesini arttırmış ve glottal kapanmayı iyileştirici yönde etki ederek terapi öncesine göre istatiksel olarak anlamlı derecede düzelme göstermiştir. Anahtar Sözcükler : Akustik Analiz, Dudak Tril, Ses Terapisi, Vokal Kord Nodülü
    Item
    Kolorektal kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin bakım vermeye yönelik tepkileri ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisi
    (Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2020) Akpınar, Nilay Bektaş; Bedük, Tülin; Şenler, Filiz Çay; Hemşirelik
    Araştırma kolorektal kanserli hastalara bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin bakım vermeye yönelik tepkileri ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarına etkisini değerlendirmek amacıyla ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel araştırma olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesi, Cebeci Hastanesi ve Numune Hastanesi onkoloji servisi ve ayaktan kemoterapi ünitelerine ilk kez kemoterapi almaya gelen kolorektal kanserli hastalara primer bakım veren ve araştırmaya katılmayı kabul eden, çalışmaya dahil edilme kriterlerini sağlayan (yaş ve eğitim düzeyi eşleştirilerek) 100 bakım verici oluşturmuştur. Araştırmanın yapılabilmesi için etik kurul, kurum izni ve aile üyelerinden yazılı onam alınmıştır. Araştırmanın verileri ''Sosyo-Demografik Özellikler Veri Toplama Formu'', ''Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II'' ve ''Bakım Verici Tepki Değerlendirme Ölçeği'' kullanılarak toplanmıştır. Müdahale ve kontrol grubuna ilk görüşmede ön test uygulanmıştır. Ön görüşme sonrası müdahale grubuna üç kere yüz yüze bireysel, ortalama 45-60 dakikalık eğitim ve telefonla danışmanlık uygulanmıştır. Üçüncü eğitimin bitiminden hemen sonra müdahale ve kontrol grubundaki bakım vericilere son test uygulanmıştır. Müdahale grubuna uygulanan eğitim ve telefonla danışmanlık sonrası bu grubun SYBDÖ II fiziksel alt boyut hariç diğer alt boyut puan ortalamalarının arttığı (p<0,05); BVTDÖ ve öz değer alt boyut puanının azaldığı, BVTDÖ 'nin diğer alt alt boyut puan ortalamalarının minimal düzeyde arttığı fakat bu artışın istatiksel olarak önemli olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Kontrol grubu son test sonrası SYBDÖ II ve alt boyut puan ortalamalarının istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı (p>0,05); BVTDÖ öz değer alt boyutu hariç diğer tüm alt boyut puan ortalamalarının arttığı ve aradaki farkın istatiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p<0,05). Araştırma sonucunda KRK hastaya bakım veren aile üyelerine uygulanan eğitimin aile üyelerinin bakım vermeye yönelik olumsuz tepkilerini azalttığı ve sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Aile Üyesi, Bakım Tepkisi, Bakım Verici, Eğitim Programı, Kolorektal Kanser
    Item
    Konjuge pnömokok aşısı uygulaması sonrası çocuklarda invaziv pnömokok hastalığı sıklığı, serotip dağılımı ve antibiyotik direnci
    (Tıp Fakültesi, 2020) Ekin, Nihal; İnce, Erdal; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
    Streptococcus pneumoniae, yaygın aşılama programlarına rağmen, enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili ölümlerin en önemli nedenlerindendir. İlk olarak 2000 yılında yedi bileşenli konjuge pnömokok aşısı (KPA), ardından 2009'da KPA10 ve 2010'da KPA13 üretilmiş ve birçok ülkenin ulusal aşı takviminde yerlerini almışlardır. Bu aşıların uygulamalarından sonra tüm dünyada İPH insidansında ve antibiyotik direncinde azalma görülmüştür. Türkiye'de ilk olarak KPA7 Ekim 2005' de ruhsat almış, Nisan 2011 tarihinden sonra KPA13 Ulusal Aşı Takviminin bir parçası olmuştur. Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Türkiye'de de aşı uygulaması sonrasında İPH insidansında azalma, aşı kapsamındaki serotiplerle ilişkili invaziv hastalıklarda azalma, İPH neden olan serotiplerin aşı dışı serotipler lehine değişimi ve antibiyotik direnç oranlarında düşme olması beklenmektedir. Bu çalışma, KPA13 uygulaması sonrası ülkemizdeki pnömokok epidemiyolojisindeki değişimleri belirlemek ve gelecekteki aşı çalışmalarına yol gösterici olması amacıyla yapılmıştır. Çalışma, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi (AÜTF) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, AÜTF Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı, AÜTF Cebeci Hastanesi Merkez Mikrobiyoloji Laboratuvarı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Mikrobiyoloji Referans Laboratuvarları Daire Başkanlığı Ulusal Solunum Yolu Patojenleri Referans Laboratuvarı ve Ulusal Moleküler Mikrobiyoloji Referans Merkez Laboratuvarı'nda retrospektif olarak yürütüldü. Ekim 2009 ile Ekim 2019 tarihleri arasında AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Pediatri Polikliniği ve Acil Polikliniğine başvuran 0-18 yaş arasındaki çocuklardan invaziv pnömokok hastalığı tanısı alanlar çalışmaya dahil edildi. Pnömokok suşlarının penisilin ve sefotaksime karşı duyarlılığı E-test yöntemi ile Clinical Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterleri temel alınarak belirlendi. İzolatlar Quellung reaksiyonu veya PCR yöntemi ile serotiplendirildi. Çalışma süresince 50 çocuğa invaziv pnömokok hastalığı tanısı konuldu. Altı hastada invaziv pnömokok hastalığı için risk oluşturan hastalık bulunmaktaydı. Bu hastalar dışında invaziv pnömokok hastalığı teşhisi konulan 6 hastada laboratuvardaki teknik nedenler nedeniyle serotip ve antibiyotik direnci değerlendirilemedi. Sadece önceden sağlıklı olan hastalardan elde edilen verilerle hastalık yaş dağılımı, hastalık insidansı ve serotip analizleri belirlendi. Önceden sağlıklı olan 44 hasta değerlendirildiğinde hastalardan 27 tanesi (%61,3) 2 yaş ve altında, 11 tanesi (%25) 2-5 yaş arasında, 6 tanesi (%13,7) 5 yaş üstündeydi. Bu sonuçlar İPH'ın halen 5 yaş altı çocuklarda daha yaygın olduğunu göstermektedir. Beş yaş altındaki çocuklar hastalık tipine göre değerlendirildiğinde, 30 (%79) hasta gizli bakteriyemi/sepsis, 8 (%21) hasta pürülan menenjit tanısı almıştır. Önceden sağlıklı olan 5 yaş üstü hastaların 5'i menenjit ve 1 tanesi bakteriyemi tanısı aldı. Çalışma süresince 5 yaş altı sağlıklı çocuklarda yıllık invaziv pnömokok hastalığı sıklığının, 2009 yılında 100.000 hastane başvurusunda 9,35'ten 2019'da 100.000 hastane başvurusunda 0,83'e anlamlı olarak azaldığı görülmüştür (p<0.001). Bu sonuçlar rutin aşı uygulaması sonrası invaziv hastalıkların görülme sıklığının azalacağı hipotezimizi desteklemektedir. Araştırmamızda serotipleme analizleri, KPA7 ve KPA13'ün rutin uygulamaya girdiği tarihlere göre ayrılarak değerlendirilmiştir. Çalışma süresi boyunca KPA7 serotipleri ve KPA13 serotipleri sırasıyla %28,9 (11/38) ve %44,7 (17/38) oranında görülmüştür. En sık saptanan serotipler, 19F (6 hasta), 23F (4 hasta) ve 7F (3 hasta), 31 (2 hasta) ve 24B (2 hasta) idi. KPA13 döneminde, tam aşılı 3 çocukta KPA13 kapsamında olan 19F serotipinin neden olduğu İPH görüldü. Çalışmamızdaki aşı dışı serotiplerin oranı ise KPA7 döneminde %54,5 (6/11), KPA13 döneminde %70,3 (19/27) olarak saptanmıştır. Aşı dışı serotiplerin oranı zaman içinde arttığı görüldü ancak bu artış istatiksel olarak anlamlı değildi (p= 0,557). Araştırmamızda KPA7 dönemindeki İPH'larda görülen KPA13 serotiplerinin oranı %81,8 (9/11) iken, KPA13 uygulaması sonrası 8 yıl içinde bu oran %29,6'ya (8/27) gerilemiştir. KPA7 döneminde saptanan serotiplerin 5'i (%45,5) 7 bileşenli, 9'u (%81,8) 13 bileşenli aşı tarafından kapsanmaktadır. Bu zaman diliminde görülen serotiplerden 2 (%18,1) tanesi hem KPA7 hem de KPA13 tarafından kapsanmıyordu. Ayrıca KPA7 döneminde görülen bu 2 aşı dışı serotip KPA15 ve KPA20'nin içeriğinde de yer almamaktadır. KPA13 döneminde saptanan izolatların 8'i (%29,7) 13 değerlikli aşı tarafından kapsanmaktadır. Bu dönemde KPA13 tarafından kapsanmayan 19 (%70,3) serotip belirlenmiştir. KPA13 tarafından kapsanmayan bu serotiplerin 1 (%5,2) tanesi KPA15, 5 (%26,3) tanesi KPA20 tarafından kapsanmaktadır. Çalışma periyodu boyunca tüm hastalarda aşı kapsama oranları incelendiğinde KPA7'nin serotip kapsama oranı %28,9 (11/38), KPA13' ünse %44,7 (17/38) olarak belirlenmiştir. Bu süreçte KPA15'in serotip kapsama oranı %47,3(18/38), KPA20'ninse %57,8 (22/38) olacağı saptanmıştır. Çalışmaya alınan 44 izolattan ikisi PCR ile saptandığı için, 1 tanesi de laboratuvardaki teknik nedenlerden dolayı antibiyotik duyarlılığı açısından incelenemedi. Nonmeningeal enfeksiyona göre penisilin ve seftriakson MİK değerleri incelendiğinde izolatların tümünün duyarlı olduğu bulundu. Meningeal enfeksiyona göre penisilin MİK değeri incelendiğinde 18 (%43,9) hastanın dirençli, seftriakson MİK değerine göre ise 4 (%9,75) hastanın dirençli olduğu belirlendi. KPA7 tarafından kapsananlar penisilin (meningeal enfeksiyona göre) duyarlılıkları açısından değerlendirildiğinde, izolatların 7'si (%70) penisilin dirençli, KPA13 tarafından kapsananların 7'si (%43,7) penisilin dirençliydi. Penisilin direnci görülen izolatlar içerisinde en sık 19F (4 izolat) ve 23F (3 izolat) serotipleri belirlendi. Aşı dışı serotiplerin penisilin direnç oranıysa %44,4 (8/18) olarak belirlendi. Çalışma periyodumuz 2009-2014 ve 2015-2019 olarak iki döneme ayrılıp beş yaş altı çocuklarda meningeal enfeksiyona göre penisilin ve seftriakson direnç oranları belirlendi. İki dönem arasında antibiyotik direnci açısından anlamlı bir fark bulunmadı. Sonuç olarak, çalışmamız tek merkezli olsa bile, KPA13 uygulaması sonrası 5 yaş altı çocuklarda invaziv pnömokok hastalığının sıklığında azalma olduğunu göstermiştir. Çalışmamızda aşı içeriğindeki serotiplerin oranı azalırken, aşı dışı serotiplerde artış olduğu belirlendi. Ancak diğer birçok ülkeden farklı olarak, aşı dışı serotiplerden 22F ve 33F'de artış izlenmedi. Çalışmamızda antibiyotik direnç oranlarında yıllara göre belirgin bir değişim görülmedi.